Titanyum kadro üreticilerinin alabileceği bir Nobel Ödülü olsaydı eğer Lynskey bunu birkaç yıl önce almış olurdu. Bisiklet üretim tecrübesi 1986’ya uzanan Tennessee’li bu firma yeni R460 Disc modelinde de hiçbir detayı atlamamış.
Gizli güzellikler
R460’a bakınca fark edeceğiniz ilk şey titanyumun ne kadar az göründüğü. Genelde bütün titanyum kadrolar tamamen boyasız, çıplak bir biçimde satılıyor ve titanyum malzemesinin o ışıltılı görüntüsünü gururla sergiliyorlar. Lynskey ise R460’ında 1990’ların Klein bisikletlerinden esinlendiği bir boya şeması ile geliyor.
Bazı titanyum aşıklarına göre bu pek de doğru bir hareket değil, fakat pahalı metalin boyanarak gizlenmesi bisikletin çirkin olduğu anlamına da gelmiyor. Condor Super Acciaio buna güzel bir örnek. Lynskey için ise bu yeni bir tarz. Fakat yine de firma R460’ı parlak ya da mat verniklenmiş çıplak titanyum haliyle de satıyor. Boya ise tamamen isteğe bağlı ve 700 Sterlin gibi bir fiyata mal oluyor.
Alüminyum, çelik ya da titanyum kadroda kullanılan malzeme saf değil, bir çeşit alaşım kullanılıyor. Bu bisiklette kullanılan alaşım ise 6Al/4V ve 3Al/2V. Yani alaşımın %6 alüminyum ve %4 vanadyum ya da %3 alüminyum ve %2,5 vanadyum içerdiğini gösteriyor. Alüminyum ve vanadyumun sayesinde ise titanyum ısıl işlem sonrası ya da soğuk olarak işlendiğinde daha sağlam bir sonuç elde edilebiliyor. Ayrıca daha esnek yapıya kavuşan titanyum sayesinde kadro, karbon fiber kadrolar gibi istenilen yerde daha sert üretilebiliyor.
“Hangi borunun nerede ve ne amaçlı kullanılacağına çok önem veriyoruz” diyor Lynskey’in Fabrika Müdürü Steve Kirby. “Alın borusu gibi gölgelere dövülerek şekil verilirken çeki borusu gibi bölgeler ısıl işlemden geçiyor. Bu sayede sürüş karakteristiğini istediğimiz gibi ayarlayabiliyoruz.”
Titanyum kadrolar hakkında merak ettiğim konulardan biri de kadro üreticilerinin neden genel olarak 3Al/2,5V kullanıp daha hafif ve rijit olan 6Al/4V’yi yalnızca alın borusu ve dropoutlarda kullandığıydı. Kirby’nin söylediğine göre 6Al/4V bisiklette kullanılan boruların yapımına çok da uygun bir alaşım olmamasıymış.
“Üretim ortasında delik olan bir titanyum külçesi ile başlıyor. Bu külçe top gibi bir aletin içinde fırlatılarak uzatılıyor ve boru halini alıyor. Bir seferinde işler ters gitti ve bu külçelerden biri fabrika duvarını geçerek otoparkta duran arabaların birinin tavanını yararak içine düştü. 6Al/4V çok daha sert bir malzeme olduğu için bu şekilde işlenmesi ve bir milimetrenin altında duvar kalınlığına sahip borular haline getirilmesi çok daha zor oluyor. Pek çok firma üreticisinin daha az rijit olmasına rağmen 3Al/2.5V ile kadro üretmesi de bundan kaynaklanıyor.”
Lynskey’in çözümü ise R460’da 6Al/4V alaşımını plakalar haline getirip, bunları üçgen prizması şeklinde katlayıp, kaynaklayarak kadronun ana üçgenini oluşturarak bulmuş. Kadronun yuvarlak borulardan oluşan çeki borusu, sele dikmesi gibi parçaları ise 3Al/2,5V alaşımından yapılmış. Lynskey’in patentli helix boru profilleri kadronun arka üçgeninde kullanılarak daha esnemez bir yapı elde edilmeye çalışmış.
Bununla karşılaştırabileceğim helix olmayan başka bir titanyum kadro kullanmadığım için bu yapının ne kadar işe yaradığını ispat edemesem de, gerçekten esnemez bir bisiklet olduğunu söyleyebilirim.
Gerçek bir rekabetçi
R460’ın gerçek bir yarış bisikleti olduğunu göz önünde bulundurmanız gerekiyor. 55cm’lik kadroda yalnızca 13cm boyunda bir alın borusu kullanılmış. Bu da sele-gidon farkının oldukça fazla olmasına neden oluyor. Yarışanlar ya o aerodinamik pozisyonu uzun saatler boyu koruyabilenler için pek sorun olmasa da o agresif pozisyonu ya da gidon boğazının altında yükselen spacer kulesini görmek istemiyorsanız bu size göre bir bisiklet değil.
Titanyum bisikletler yumuşak sürüş karakterleriyle tanınsalar da R460 oldukça rijit bir bisiklet. İri borular buna yardımcı olsa da bunun asıl nedeni kadronun kompakt bir geometriye sahip olması. Kadro oldukça küçük görünüyor, altınızda ufacık duruyor ve yapacağınız her manevrayla oldukça kolay başa çıkıyor.
Pedallamak oldukça eğlenceli olsa da beni asıl ikna eden bisikletin viraj kabiliyeti oldu. Kadronun arka tarafı oldukça zekice tasarlanmış. Değiştirilebilir dropoutlar sayesinde bisiklet hem mandallı hem de sokma milli jantlar ile kullanılabiliyor. Bisikleti mandallı bir jant seti ile de test ettim ve sokma mil kesinlikle çok daha iyi.
Bisikletin viraj performansı muhteşem. Frenler oldukça sağlam bir his veriyor ve gücün her pedal devrinde arka tekere hiç kayıpsız iletildiğini hissedebiliyorsunuz. Sokma milli sistemin bunların hepsine olumlu yönde etki ettiği ise bir gerçek. Sram Red hidrolik frenler ile fren gücü oldukça yüksek olmasına rağmen iyi bir şekilde kontrol edilebiliyor. Böylece istenmeyen teker kitlenmelerinin önüne geçerek en güçlü şekilde fren yapabiliyorsunuz.
8500 gram gelen bu bisiklet pek çok karbon fiber rakibinden çok daha ağır olsa da rakibi olan diğer titanyum bisikletlerden çok daha hafif.
Sert ve hızlı
Yarış geometrisine bir kere alıştıktan sonra bisikletin bu ekstra ağırlığını da bazı durumlarda görmezden gelebiliyorsunuz. Yarış kilosunun biraz üzerindeki bu ağırlık kısa ve sert tırmanışlarda kadronun rijitliği ile dengelense de daha uzun tırmanışlarda taşıdığınız bu ekstra kütleyi hissedebiliyorsunuz.
Bozuk zeminler de biraz fazla hissediliyor. Arkaya doğru eğilen sele borusu yol titreşimlerinin çoğunu sönümlemekte başarılı olsa da R460 bir endurance kadro rahatlığına erişemiyor. Bunun iyi tarafı ise yolu çok daha fazla hissedip bisikleti kontrol edebilmeniz.
Sonuç olarak R460 sert bir yarış bisikleti, fakat tamamen vahşi değil. Bisiklet ile 100km’nin üzerinde birden çok sürüş yaptım ve hepsinden de oldukça keyif aldım. Tur bisikleti konforunda olmasa bile sürmesi oldukça keyifli. Karbon fiber yarış bisikleti heyecanına titanyum bisikletin ruhu eklenmiş gibi. Tırmanışlarda sizi biraz daha fazla yorsa da inişlerden çok daha fazla keyif alacağınız kesin. Ayrıca disk frenler de sizi bir çırpıda durduracak yeteneğe sahip. Benim içinse en güzeli, diğerlerinden biraz daha farklı olması.