Almanlar çok titizdir ya da öyle bilinirler. O zaman Alman kadro tasarımcılarının nihai güç, Young katsayısı ve aerodinamik sürtünme gibi detaylara takıntılı olması pek şaşırtıcı değil. Bu yaklaşım giderek popülerleşen bir avuç Alman markasında işe yaradı ama bu markalar arasında Canyon pek bilinmeyen bir internet perakendecisi olmaktan, iki World Tour takımının sponsorluğuna meteor hızıyla terfi ederek dikkat çekti. Ve markanın yeni amiral gemisi Aeroad, aero-yol bisikletleri için yeni bir standart oluşturmayı umuyor.
Canyon’da tasarım mühendisliği yapan Wofgang Kohl, “Amaç hızlı bir bisiklet yapmaktı” diyor. “Bu proje Speedmax TT modelimize dayanıyor ama konforu ve yolda sürüş hassasiyetini artırmak istedik. Bu da farklı bir tasarım dili istiyor ve sanki sıfırdan başlıyormuşsunuz gibi düşünmek gerekiyor.” Canyon’daki ekip hiçbir ayrıntıyı gözden kaçırmamış ve bisiklet, proje boyunca dört farklı aşamada rüzgar tüneli testinden geçirilmiş. “Çok fazla değişken olduğu için, bunun var olan en hızlı bisiklet olduğunu söyleyemeyiz” diyor Kohl. “Ama kendi sapma açısı aralığımızda, rakiplerimize kıyasla 3-4 watt daha iyi olduğunu gördük.” Bu sapma aralığı, yani havanın bisiklet ve sürücüsüne çarptığı açı, Aeroad’da oldukça dar tutulmuş: “Bisikleti negatiften pozitif on dereceye kadar performans gösterecek şekilde tasarladık; bisikletçilerin çoğunlukla bu açıyla karşılaştıklarına inanıyoruz.”
Aeroad’ın her parçası aerodinamiği geliştirmek üzere düşünülmüş. Entegre gidon ve gidon boğazı bisiklete aerodinamik bir form kazandırıyor. Spacer şekilleri bile bisikletin ön tarafındaki aerodinamik profile uyum sağlayacak şekilde tasarlanmış. Burası, havayla ilk temas eden yer olarak, aerodinamik kazanımlar açısından verimli bir nokta. Canyon, kokpit ve gidonda geleneksel düzeneklere göre en az beş watt daha fazla tasarruf sağlamakla övünüyor. Bisikletin önündeki kablo örgüsünü azaltmak için Canyon Aeroad’ın hemen her modelinde Shimano Di2 vites grubu kullanılmış. Sele direği havayı yaracak şekilde tasarlanmış olmasına karşın bisikletin diğer parçalarına kıyasla daha az aerodinamik ayrıcalığa sahip. “Sele direği mümkün olan en aerodinamik tasarıma sahip değil” diye açıklıyor Kohl. “Konforu artırmak için ince tutuldu. Biz bunu bir tür ödün verme olarak görmüyoruz çünkü konfor aynı zamanda hız demektir.” Dahası bisiklete standart olarak 25 milimlik lastikler takılmış ama 28’lik kullanacak kadar yer bırakılmış ki, bu da konforlu sürüş getiren bir başka nokta.
Geleneği olan bir fren
Canyon güncel aero fren trendlerinden de uzak durmuş. Birçok marka bunları ya maşanın arkasına ya da orta göbeğe saklıyor. “Orta göbeğe doğrudan monte edilen frenler hızlı değil” diyor Kohl. “Çeki borularında durmak yerine aynakol dişlileri ve aynakola bitişik konumlanması, rüzgardan daha çok korunduğu anlamına gelmiyor.” Bir diğer faktör de mekanik ayarların daha hızlı yapılması. “Profesyonel takımlarımız tekerlek değişimi ve ayarlarına çok önem veriyor. Daha kolay bir fren konumunu büyük bir avantaj olarak görüyoruz.” Kadronun yapımında ise diğer büyük markalar gibi Canyon da Uzak Doğu üretim yöntemlerine başvurmuş. Kohl, çalıştıkları Tayvanlı fabrikanın uzmanlığının katkısını yadsımıyor. Bu aslında sektörün “sessizlik yeminine” karşı gelen bir duruş. “Biz Avrupa’da her şeyi tasarlıyoruz, üretici de sadece üretimi yapıyor gibi bir anlayış var. Bu artık doğru değil” diyor. “Üreticinin de çok iyi fikirleri var ve birlikte çalışıyoruz.” Kohl, Canyon’un üretici fabrikasının Toray ve Mitsubishi karbon fiber kullandığını, ama sektörde adet olduğu üzere önceden reçine yedirilmiş karbon fiber ve reçineyi paket halinde tek tedarikçiden almak yerine, karbona bağlanacak kendi reçine sistemlerini geliştirdiğini anlatıyor. Bu, karbon fiber üzerinde çok daha fazla kontrol ve kişiselleştirilebilirlik sağlıyor.
Bisikletin belki de tek kusuru, bisiklet bilgisayarının geniş ve düz gidon yüzeyinin tam olarak neresine monte edileceğinin net olmaması gibi oldukça küçük bir ayrıntı. “Üzerinde çalışıyoruz!” diye söz veriyor.