Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nda şimdiye kadar en çok etap kazanan sporcu olan Greipel, herkesin oldukça sevdiği bir isim. Hem yarış içinde hem de finiş çizgisinde her zaman pozitif bir enerjiye sahip Greipel’e bu motivasyonunun kaynağı sorarak başlıyoruz röportajımıza: “Tek cümleyle yaptığım işi çok seviyorum” diyor. Şimdi biraz geriye gidelim.
Bugün Lotto Soudal’ın takım lideri, 1982 doğumlu Andre Greipel, profesyonel kariyerine 2004 yılında Continental seviyedeki Alman takımı Team Wiesenhof ile başlamıştı. Henüz 22 yaşındayken Greipel, iki sezon(2004 – 2005) geçirdiği takımda şimdilerde Team Sky’ın yol kaptanlığını yapan ve Froome’un 2017 Fransa Turu şampiyonu takımının bir parçası olan Alman Christian Knees ile de takım arkadaşıydı.
Andre Greipel başarılarla dolu kariyerinin ilk zaferini de 2005 yılında Slagelse – Frederiksberg arasında koşulan Tour of Denmark’ın 6’ncı etabında aldı. Alman sprinter geriye dönüp baktığında o günün hatıralarını şu sözlerle anlatıyor; “Tour of Denmark, takımım Wiesenhof’un bana sprint etapları için özgürlük tanıdığı ilk yarıştı. Amatör seviyede pek çok sprint etabı kazanmıştım ama profesyonel seviyedeki bir galibiyet benim için çok önemliydi, çünkü o dönem Alman bisikletçilerin kontrat alması çok kolay değildi. Şimdi geriye dönüp baktığımda 139 yarış kazanacağımı o günün sonrasında hayal dahi edemezdim. Savaşmak için her zaman gerekli iradeye sahiptim ve kendimi göstermek için elimden geleni yaptım. Sonuç olarak ilk galibiyetimi almak oldukça hoştu.”
Alman sprinter pelotonun bugünü için ise “Pelotonda Almanca konuşabiliyor olmak çok güzel. Alman sporcuların arasında güzel bir arkadaşlık var” sözleriyle sorumuzu yanıtlıyor. Hazır söz Alman sporculardan açılmışken 2000’lerin başında Tour de France’da beş takımda altı Alman sporcu varken bunun 2017 yılında dokuz takımdan 16 sporcuya yükseldiğini belirtelim. Greipel bunu şöyle yorumluyor: “Almanya her zaman bir bisiklet ülkesi oldu. Gelecekte de bunun böyle olacağı aşikar. Bu durumu gerçekten seviyorum. İleride daha da fazla genç ve yetenekli bisikletçilerimiz olacağını umuyorum.” Günümüz Alman bisikletçi jenerasyonunda Andre Greipel’in yanında Marcell Kittel, John Degenkolp, Nikias Arndt gibi sprinterlerin ön plana çıktığını görürken bu kuşağın hemen öncesinde ise altı kez TDF’de yeşil mayo kazanan Erik Zabel ve daha eskilerden Türkiye Turu’nda da boy göstermiş olan bir başka Alman sporcu Olaf Ludwig gibi sprinterlerin ön planda olduğunu görüyoruz. Peki ya tırmanışçılar? “Elbette dünyanın en iyi tırmanışçılarına sahip değiliz ama hem iyi bir insan hem de iyi bir tırmanışçı olan Emanuel Buchmann gelecek için umut vadediyor. Üstelik hala da genç bir bisikletçi. Tabii Alman bisikletçiler olarak bizim de güçlü olduğumuz ve güçlü olmadığımız yanlar var” diyor Greipel. Ayrıca burada bir not eklemeyi unutmayalım: Greipel, gençken en sevdiği bisikletçinin Olaf Ludwig’in olduğunu söylüyor. “Eğer Doğu Almanya’dan geliyorsanız Olaf idolünüzdür. O dünyadaki en büyük yarışları kazandı. Özellikle de “Barış Yarışını” birkaç kez kazandı. “ Barış Yarışları”nın kapısının önünden geçtiğini belirten Greipel, bisiklete başlamasında bu yarışların etkisinin olduğunu belirtiyor. “Onları kapımızın önünden bisiklete binerek geçmesi bende bisiklete binme istediği yaratıyordu. Bir gün “American Flyers” filmini gördüm ve anneme ‘Bisikleti denemek istiyorum’ dedim. Sonrasında da Rostock’ta bir bisiklet kulübüne gitmiştim.”
Greipel’in yarış kariyerine kaldığımız yerden devam edelim. Şimdilerde yarış rotasına eklenen tırmanışlarla genel klasmanını Richie Porte ve Rohan Dennis gibi tırmanabilen isimlerin kazandığı Tour Down Under, bir zamanlar sprinter cenneti olarak da anılıyordu. Ve şüphesiz bu cennetin en güçlü meleği “Gorilla” lakaplı Andre Greipel’di. Greipel, Avustralya topraklarında düzenlenen Tour Down Under’da, elde ettiği 16 etap galibiyetiyle hali hazırda bu alanda büyük bir başarıya sahipken, 2008 ve 2010 yıllarında elde ettiği iki genel klasman şampiyonluğu ise Alman sprinterin dominasyonunu açıkça ortaya koyan bir anekdot olarak karşımıza çıkıyor. Greipel o yıllarda “2008’de de 2010 yılında da genel klasman şampiyonluğunu kazanmayı planlamıyordum. Zaten sprinter olarak etaplı yarışlarda genel klasmanı kazanmayı kendinize hedef olarak koyamazsınız” diyordu.
2006 yılında bir diğer Alman takımı T-Mobile’e transfer olan Andre Greipel’in bisiklet dünyasının en gözde yarışları, üç haftalık büyük turlarla tanışması da aynı yıl La Vuelta ile olur. O yıl 8’inci etabı tamamlayamadan yarışa veda eden Greipel’in elde ettiği en iyi derece 5’inci etaptaki ikinciliktir. Bir sene sonra La Vuelta’da yine T-Mobile mayosuyla yer alan Greipel, bu sefer ilk üç haftalık turunu tamamlamış olmasına karşın, sprint etaplarında dördüncülükten öteye geçememiştir.
2009 yılında dönemin süper takımlarından biri olan Team Colombia’ya geçen Greipel, kariyerinin ilk büyük tur etap galibiyetini de aynı yıl Giro d’Italia’nın 17’nci etabında aldı. O dönem 27 yaşında olan Greipel, 2009 Giro’ya ileride büyük problemler yaşayacağı Mark Cavendish ile takım arkadaşı olarak gitti. Ayrıca takımda Edvald Boasson Hagen, Mark Renshaw ve Michael Rogers gibi önemli bisikletçiler de vardı.
Mark Cavendish ve Andre Greipel için bir parantez açmakta yarar var.. Profesyonel kariyerlerinde dört sezon takım arkadaşı olan ikili arasındaki ilk işaret fişeği 2007 yılında Fransa’da düzenlenen Etoile de Besseges yarışında çakılır. T- Mobile adına ilk yarışına çıkan Britanyalı sprinter, takım arkadaşı Greipel için çalışmak yerine kendi sprintini atınca ikili arasındaki ilişki farklı bir seviyeye taşınır. 2007 Giro’ya da takım arkadaşı olarak giden Greipel ve Cavendish için bu bir sondur. Yine de ikili yıllar içinde pek çok kere karşı karşıya gelmiş ve bu rekabetten Türkiye Turu da nasibini almıştır.
Greipel’in kariyer satır başlarından biri de 2009 İspanya Bisiklet Turu’nda kazandığı yeşil mayo. Toplamda dört etap galibiyeti çıkaran Alman bisikletçi, yeşil mayo üzerindeyken kazandığı Madrid etabını bugün bile unutabilmiş değil, “ 2009’da harika bir takıma sahiptik. Adam Hansen, Greg Henderson ve Sieberg ile kusursuz bir lead-out oluşturduk. Sieberg hem benim en iyi arkadaşımdı hem de sprint treninde en önemli göreve sahipti. Yarışlarda Sieberg ile ne yapacağımıza dair iletişim kurmamıza bile gerek yoktu. Ne yapması gerektiğini o zaten biliyordu. Benim için önemli olan 20km kala onu bulmaktı, zaten uzun boylu olması da bana yardımcı oluyordu.”
Türkiye Turu’nun Cavendish ve Modolo’nun önünde en çok etap kazanan bisikletçisi olan Andre Greipel’in Türkiye sokaklarında çıktığı ilk yarının senesi 2010’dur. Bisikletçi sekiz etap üzerinden koşulan turda, İstanbul – İstanbul, Kuşadası – Bodrum, Pamukkale – Fethiye, Fethiye – Finike ve Antalya – Alanya etap galibiyetlerinin yanında genel klasmanı da sekizinci sırada tamamladı. Hazır Türkiye Turu’ndan söz açmışken Greipel’e kendisi için en özel galibiyet ve etaplarını ve TUR 2017’yi soruyoruz: “Öncelikle Türkiye Turu güzel bir yarış. Türkiye’de yarışmak benim için her zaman bir gururdur. Türkiye’ye tatil amaçlı da gelmiştim ve her zaman çok iyi vakit geçirdim. Ne yazık ki bu yıl yarış takvimime dahil edilmedi. Takım olarak da katılmayacağız. Ama ileriki zamanlarda tekrar gelmeyi isterim. Hiçbir galibiyeti bir diğerinden ayırt edemem hepsi benim için çok önemli. Etaplar hakkında ise içlerinden birini seçmem gerekirse Marmaris etabı diyebilirim.”
Andre Greipel TUR’da ilk kez koştuğunda takvim 2010 yılını gösteriyordu. O günden bu yana aralıksız altı yıl boyunca her sene Tour of Turkey’de izlediğimiz Greipel’i bu yıl TUR’da göremeyecek olmak hepimiz için elbette büyük bir hayal kırıklığı. Hele ki geçen yıl Aksaray –Konya etabını bisiklet tarihine geçecek bir şekilde kazandığını hatırladığımızda. Lotto Soudal, geçen yıl kötü hava koşulları ve etkili rüzgarda peloton dağılırken, takım olarak eşolon oluşturup pelotonu bölmeyi başarmış, ilk ona altı kişiyle girmeyi başarmıştı.
Peki TUR’a bul yıl gelmeme sebebi güvenlik endişesi mi yoksa değişen yarış takvimi mi? Andre Greipel şöyle cevaplıyor: “Güvenlik konusunda bence yarış organizasyonu ve polis üstüne düşeni yapacaktır. Benim bu konuda bir endişem yok. Yarış takvimine gelecek olursak, yarışın Ekim ayına alınması için iyi bir nedene sahiptiler ve bence de şüphesiz Ekim ayı daha iyi bir seçim. Takım olarak bu yıl Türkiye Turu’nda yer almayacağız, söyleyecek fazla bir şey yok, yarışacak arkadaşlarıma başarılar diliyorum.”
Bu haber biraz keyfimizi kaçırsa da Greipel dosyamıza devam ediyoruz. 2011 yılında Omega Pharma – Lotto’ya transfer olan Greipel, dünyanın en büyük bisiklet yarışındaki ilk galibiyetini de aynı yıl kazanmıştı. Takımının kendisi yerine Cav’ı Fransa Turu’na götürmesi üzerine kendisinin de Le Tour’da etap kazanabilecek kalitede olduğunu basın mensuplarına belirtmiş ve bunu da ispatlamıştı. Greipel’in o güne dair anılarını ve yarışın son kilometrelerini şu sözlerle anlatıyor, “Highroad’ta Cav ikilemi sebebiyle asla Fransa Bisiklet Turu’nda yer alamayacaktım. Bu nedenle Omega Pharma – Lotto’ya gittim. Etabın bitimine 1.3km kala önde olmanın hayati önem taşıdığı bir viraj vardı. O andan itibaren Sieberg’in tekerindeydim ve öne çok hızlı gelmiştik. Sieberg ile aramıza Cav ve Daniel Oss girmişti. Gitmem gereken zamana inandım ve sprintimi açtım. Eğer ki finiş fotoğrafına bakacak olursanız, resmin söylenebilecek sözlerden daha fazlasını anlattığını görürsünüz.”Greipel 2011 Fransa Bisiklet Turu’nun 153km’lik 10’uncu etabı Aurillac – Charmaux’yı kazandığında ikinci sırada Mark Cavendish vardı. Greipel “Harika bir Tur” diye adlandırdığı 2012 Fransa Bisiklet Turu’nda toplamda tam üç etap galibiyetine ulaştı. “Kariyerimde ilk defa tam bir spirnt trenine sahiptim. Hansen’i Team Sky’dan çağırdım. Sieberg, Henderson ve Lars Bak. Tüm sene beraber yarıştık ve beraber yarışmayı seven iyi arkadaşlardık. Bu da bizi başarılı kılan ilk etmendi” demişti. Greipel’in 2015 Tour de France’daki dominasyonu ise Alman bisikletçinin kariyerinin zirvesidir. Özellikle de sprinterler için kutsal bir yer haline gelen Champs Elysees’teki etap. Greipel kazandığı dört etapla birlikte kendisi açısından 2015 Fransa Turu’nu şu sözlerle anlatıyor, “Champs Elysees bir taneciktir. Bu benim en büyük galibiyetim. Doğru pozisyonda kalmayı yönetmenin zor olduğu bir etap. Son dönüşe girdiğimde ise 8. ya da 9. pozisyondaydım. Normalde bu kadar geriden gelip kazanamazsın ama ben bunu bir şekilde başardım.” 2017 TDF ise Greipel için beklenildiği kadar da iyi geçmedi diyebiliriz. Her ne kadar Paris’teki son etabı almaya çok yaklaşmış olsa da ofiste kendisini destekleyen çığrışlarımız da işe yaramadı. 2017 TDF performansını Andre Greipel’den dinliyoruz: “TDF’de bugüne kadar gerçekten iyi iş çıkardığım yarışlar oldu. Pek çok kazandığımın yanında yine de fazlaca ikincilik ve üçüncülük elde ettim. Sprint mücadelesinin her zaman içindeydim ama kariyerimin en iyi yılı değildi. Kolay olmayacağını biliyordum ama yine de mutlu olduğumu söyleyemem. Şurası kesin ki en iyi turum değildi. Daha sonradan sprinte girdiğim etapları tekrardan izledim ve sprintimi kimi zaman çok erken kimi zaman ise çok geç açtığımı gördüm. Ama takım olarak sprintte iyi bir iş çıkardık. Hepsi bu.” Tam da burada bu yılın başında Lotto Soudal’da Andre Greipel’in sprint treninde en güvendiği isim olarak açıkladığı Greg Handerson, Amerika’ya United Healtcare takımına transfer olmuştu. Greipel G. Handerson için: ”Şunu söylemeliyim ki Henderson her zaman iyi enerjiye sahip arkadaş oldu. Onun gibi biri değiştiğinde yerini doldurmak elbette kolay olmuyor” diyor.
Greipel’e TDF ile ilgili son sorumuz ise Peter Sagan ile ilgili. Sagan’ın diskalifiyesinden sonra Lotto Soudal takım direktörü Marc Sergeant, Greipel’in ‘Artık Sagan’la arkadaş değilim’ dediğini öne sürmüştü. Greipel bu konuda Cyclist Türkiye’ye şu açıklamayı yaptı: “Ben böyle bir açıklama yapmadım. Sagan’la aramızda hiçbir sorun yok ve hiç bir zamanda olmadı.”
2016 sezonunda Giro ve Fransa Turu’nda birer etapkazanan, 2017 sezonuna ise sprint treninde değişiklikle başlayan Greipel, annesinin hastalığı nedeniyle de büyük turlarda başarılı bir performans gösteremedi. Fransa Turu’nda etap kazanamaması ise Greipel’in uzun zamandır devam eden katıldığı büyük turlarda en az bir etap kazanma serisini sonlandırdı. Greipel, bu sene Sardinya’da sona eren Giro d’Italia’nın ikinci etabında zafere ulaştığında galibiyetini ALS(Motor Nöron Hastalığı) hastalığıyla boğuşan annesine adadı. “Bu zaferimi bana ve özellikle de anneme yardımcı olan insanlara adıyorum. Annem bir savaşçı, hepimiz savaşçıyız.” Burada Greipel’in aynı zamanda ALS hastalığına karşı başlattığı bir kampanyayı da hatırlatalım. Alman sporcu ALS hastalığı ile mücadeleye karşı gelecek iki yıl boyunca yaptığı her kilometre için bir Euro bağışta bulunuyor: “Oldukça çok kilometre yapıyorum diyor?” Greipel’e geçtiğimiz yıldan bu yana yaptığı km sayısını sorduğumuzda Kasım 2016’dan Eylül 2017’ye kadar toplam 34.000km yaptığını söylüyor. Bu kampanyaya ek olarak ayrıca Greipel’in kendi performansı olan “Go Gorilla” adlı bir şarkısı da var. Bu şarkıyı indirdiğinizde ödediğiniz ücret de ALS hastalığı ile mücadeleye gidiyor. Bu kampanyaya destek olmak isterseniz, link: http://andregreipel.de/en/2017/06/28/charity-song-go-gorilla/
İşte Andre Greipel böyle. Hepimiz en az O’nun kadar güçlü bir sprinter olma hayali kurmuşuzdur. Bunun için her gün bisiklete binmeyi antrenman yapmayı ve yarışlara katılmayı arzularız. Bu ise bazen evde problemlere yol açabilir. Bisiklet fazlasıyla kişisel zaman isteyen bir uğraş. Hele ki profesyoneller için. Bu son soruyu sormadan edemezdik: “Öncelikle bisikletimi gerçekten sürmeyi çok sevdiğimi, yarışmayı çok sevdiğimi söylemek isterim. Elbette ki günlük yaşamımın bir şekilde büyük bir bölümünü de bisiklet kaplıyor. Aslında profesyonel olmak da bu tutkunun bir parçası. Bunu sorunsuz yönetebilmek için ilk olarak doğru bir eşe ihtiyacınız olduğunu söylemeliyim. Onların sizi desteklemesi elde ettiklerinizi mümkün kılıyor. Bizler belli bir zaman dilimi içinde çalışıp eve dönen insanlar değiliz. Yıl boyu bisiklet üzerinde çok fazla vakit geçiren insanlarız. Bu nedenle doğru eşe sahip olmanız gerekir, bizler profesyoneliz ve eşlerimizin desteği bizim için çok önemli.”
Andre Greipel’in, Cyclist Türkiye’ye verdiği özel röportaj burada sonlanıyor. Bu röportajın gerçekleşmesinde bize destek olan Sayın Aydan Ayhan Güney’e teşekkür ediyoruz.