İllüstrasyon: AYDAN ÇELİK
“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü’yada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.”
Yukarıdaki dizeler şair, yazar, diplomat ve siyasetçi Yahya Kemal Beyatlı’nın 1913 ve 1954 yılları ararsında İstanbul konulu yazılarından oluşan Aziz İstanbul adlı esere ait. 1966 yılında dünyaya gelen Aydan Çelik’in son kitabı “İstanbul Bisiklet Rehberi” de Beyatlı’nın “Sana Bir Tepeden” baktım şiirine atıfla bulunarak “Sana bir seleden baktım aziz İstanbul” dizeleriyle başlıyor. Ne var ki İstanbul’a gönülden bağlı Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en önemli temsilcilerinden Beyatlı’nın İstanbul’uyla bugünün İstanbul’u birbirinden fazlasıyla farklı. Geldiğimiz noktada nüfusu bugün 17 milyonu aşan bu kadim şehir, çarpık ve bilinçsiz kentleşmenin bir örneği. Ancak yine de İstanbul’un güzelliğinden bir şey kaybettiğini söylemek zor, özellikle de Aydan Çelik’in kaleme aldığı “İstanbul Bisiklet Rehberi”ni okuduktan sonra.
Peki neden mi bisiklet? Aydan Çelik bu sorunun cevabını eserinin henüz başlarında sanat tarihçisi Semavi Eyice aracılığıyla veriyor. “Bir şehri keşfetmenin en iyi aracı bisiklettir.” Araç trafiğinin iktidar olduğu İstanbul gibi kentte neden bisiklet sorusunun cevabını bir de eserin yaratıcısı Aydan Çelik’ten dinliyoruz: “İstanbul’un coğrafi sınırlarını biliyoruz ve bu coğrafi sınır içerisinde bir geometri hesabı yapsak dahi artık küçülmeye doğru gitmemiz gerektiği ortada. Bir de sahibine ulaşamadığım için kitaba alamadığım bir fotoğraf buldum. 1960’ların başında çekilmiş bir fotoğraf. Topkapı surlarının orada bizim Millet Caddesi dediğimiz yer açılmış. Fotoğrafta üç araba bir bisiklet var. Aslına bakarsak o oranı korumuş olsaydık biz, bir milyon da bisiklet olması lazımdı bugün yollarda ama yok.”
Bisiklet üzerine ilk yazılı eserini Kasım 2013’te “Bi Tur Versene” adlı kitabıyla veren Aydan Çelik, bisiklet dünyasının yakından tanıdığı bir isim. Uzun yıllardır bisiklet sporuna yorumları, yazıları, radyo programları ve çizimleriyle hayat veren Çelik’in son kitabı “İstanbul Bisiklet Rehberi” bu kez daha farklı bir konseptle okurlarının karşısına çıkıyor. Cyclist Türkiye, Socrates ve Toplumsal Tarih dergilerinin yayın kurulu üyesi Aydan Çelik, Hil Yayın’dan çıkan son kitabında bu sefer bisiklet severler için adete Piri Reis’in dünya haritasını İstanbul özelinde çiziyor ve Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi gibi çizdiği rota üzerindeki durakları bir gezi yazısı halinde okura aktarıyor.
Gezi rehberinde ulaşım aracı olarak bisikletin tercih edilmesi kadar araç sayısı günümüzde 3.8 milyona ulaşan İstanbul şehrinin tercih edilmesi de manidar. ‘Bisiklet Manifestosu’ yazarı Aydan Çelik motorlu taşıtlara bir kez daha başkaldırıyor ve rotalarında gidonunu İstanbul’un araç trafiğinden nasibini almamış gözden ırak köşelerine olduğu kadar, arabaların hükmettiği kalabalık semtlere de kırıyor. Aydan Çelik, her şeye karşın önsözünde İstanbul’daki bisikletli sayısının artışına dikkat çekiyor ve bu konuda umutlu olduğunu dile getiriyor. “İstanbul bir bisiklet şehri olmaya doğru gidiyor. Yüzlerce bisiklet grubu, binlerce sürücü ‘yer açın, biz de varız’ diye yollara dökülüyor. Yarışlar, şenlikler düzenleniyor, dergiler, kitaplar basılıyor.”
Kitabın, şehrin bisikletle tanışıklığına katkıda bulunması için yazıldığını belirten Çelik, iki tekerle iştigali çok eskilere dayanmayan bisiklet severleri de “İstanbul Bisiklet Rehberi” kitabında unutmamış. Eserin bisikleti yeni öğrenmiş bir kullanıcının olduğu kadar performans odaklı bir bisikletçinin de kendinden bir şeyler bulabileceği bir kitap olmasını istemiş. Bunun için Aydan Çelik, önsözde de belirttiği gibi bazı rotaları çok kısa, bazılarını ise çok uzun seçmiş. Söze yine Aydan Çelik ile devam edelim: “Kitap her çeşit bisikletçinin ve hatta hiç bisiklete binmeyen birisinin de bir İstanbul rehberi olsun istedim. Bisiklete binmeden de bu kitabı okuyabilirsiniz.”
Tarihi Yarımada’dan, Haliç’e, Haliç’ten Caddebostan’a ve Caddebostan’dan Şile’ye kadar bu eserle İstanbul’u bir uçtan bir uca pedallıyoruz sayfalar ilerledikçe. 20 bölümden oluşan ve Aydan Çelik’in üç yıllık bir çalışmasının neticesinde 12 Avrupa Yakası’ndan, sekiz de Anadolu Yakası’ndan olmak üzere toplam 41 güzergah paylaşan eser, bundan daha fazlası konumunda. Öyle ki İstanbul Üniversitesi’nde İşletme ve İktisat Tarihi öğreniminin ardından Mimar Sinan Üniversitesi Heykel bölümünden mezun olan Aydan Çelik, eserinde Lahanacılarla Bamyacılar arasındaki rekabetten de söz açıyor, 2. Beyazid’in izlerini sürdüğü Kalfaköy’den de. Kısaca bir yandan İstanbul’un farklı semtlerini iki tekerle arşınlarken, bir yandan da zengin bir geçmişe sahip kentin tarihine düşülmüş bir kısmı tozlu notları heybemize dolduruyoruz.
Burada bir mola vererek Çelik’e İstanbullu bisiklet severler tarafından aşina olunmuş rotaların yanında henüz keşfedilmeyi bekleyen güzergahları da içeren rota seçiimlerini oluştururken hangi kriterleri göz önünde bulundurduğunu soruyoruz. “Olmazsa olmazlar vardı. İstanbul ile ilgili bir gezi kitabı yazıyorsanız, bu bisiklet de olabilir, yürüyerek de olabilir; Tarihi Yarımada’dan başlamak zorundasınız. Tarihi Yarımada tabii ki trafiğin sakin olduğu bir yer değil. Bırakın araç trafiğini, insan trafiği bile çok kalabalık. Ama o noktadan başlatmam gerekiyordu. Dünyanın en önemli yerlerinden biri Tarihi Yarımada. Düşünün dört tane UNESCO dünya mirası bölgesi var bu küçük alanın içinde. Küçük diyorum çünkü bugün şehrin yalnızca %3’ü. Arkasından zaten Haliç ve Boğaziçi bölümleri geliyor. Merkez buralar. Sonra da doğuda, batıda, kuzeyde ve güneyde en uçlara doğru gidiyorum. Oralar tabii görece daha sakin noktalar.
“İstanbul Bisiklet Rehberi”ni diğer bisiklet kitaplarından ayıran temel bir özellik mevcut. Gezi rehberi misyonu da üstlenen ve bu alanda örnek teşkil eden kitabın, bisiklet turizminin yurt dışındaki ülkelere oranla henüz gelişmediği ülkemizde nasıl bir boşluğu doldurabileceğini Aydan Çelik’ten dinliyoruz. ” Bu sorunun muhatabı aslında tam olarak ben değilim. Bunun benim dışında iki muhatabı var; okurlar ve zaman. Ama bu kitabın başka dillere çevrilme ihtimalini de iliştireyim. Elbette İstanbul henüz bisiklet turizminin yaygın olduğu bir şehir değil. Dünyada bunun çok iyi örneklerini biliyoruz. Ama rast geldiğim bir örneği anlatayım. Bundan 10 sene evvel Karaköy’e yanaşan yolcu gemilerinin birinden 100 kadar bisikletlinin indiğini gördüm. Belli ki şehri dolaşmak için onlara verilen bir program var. Haliç’in sokaklarında kafalarında aynı kask, altlarında aynı bisiklet, farklı yaş ve cinsiyet grubundan 100 yolcu Haliç’te bisiklet ile keşif yapıyorlar. Bu aslında bir potansiyeli de işaret ediyor.”
Çizimlerle İstanbul
Söz konusu Aydan Çelik ve kitaplar olduğunda sayfalar arasında görmeyi umacağınız bisiklet dışındaki şeylerden bir diğeri de usta tasarımcının çizimleridir. İstanbul Bisiklet Rehberi de bu konuda bir istisna değil. Çelik kendi mizacını yansıttığı ve zaman zaman tarihi atıflarda bulunduğu eserini adeta çizimleriyle donatıyor. Renk seçiminde ise Aydan Çelik, bisikletin huzur veren barışçı doğasının bir yansıması olarak doğanın ve baharın rengi yeşil ile yeni başlangıçların simgesi turuncuya kitabın bölümleri arasında ağırlık veriyor. Sade bir tasarıma sahip kitapta konular tasarımcı Aydan Çelik tarafından oldukça açık ve sade bir şekilde listelenmiş. Okurun parkurlar hakkında daha fazla bilgi edinebilmesi için ise Çelik, rotaların harita, eğim profilleri ve QR kodları ile Strava linklerini okuruyla paylaşıyor. Bu sayede okurlara yalnızca bir Strava hesabı açarak, kitabın sayfaları arasından seçtiği rota üzerinde pedal çevirmek kalıyor.
Tüm bu çizim ve haritalar arasına serpiştirilen güzergaha ait fotoğraflar ise bisiklete binme isteğinizi daha çok kabartacak cinsten. Elbette Çelik burada da kendine has mizacını bir kenara bırakmış değil. Çelik’in kendi tasarımları olan Sedona İstanbul, Carraro Manifesto ya da Carraro Troya bisikletleri kimi zaman bir duvar yazısının önünde, kimi zaman bir kilisenin önünde, kimi zaman ise bir kayıkçının kayığına dayalı halde tüm ihtişam ve asaletiyle selamlıyor bizleri.
Son olarak Aydan Çelik’e kitabın yazım aşamasında kendini en zorlayan şeyin ne olduğunu soruyoruz. “Daha kısa sürede yazacağımı düşünüyordum ama karşımdaki deyim yerindeyse rakibim İstanbul olunca o süre çok uzadı. Yazım aşamasında beni en çok zorlayan şehrin inanılmaz hızlı değişimi oldu. İkincisi şehrin inanılmaz eski tarihi. En çok zorlayan kısım aslında coğrafya olarak en küçük olan kısım diyebileceğimiz Tarihi Yarımada’ydı. Geçtiğim yerlerin adını yazsam dahi bu kitaptan daha kalın olurdu. Bu nedenle bir tür eleme yapmak zorunda kaldım ama ona rağmen en zorlandığım bölümün burası olduğunu söyleyebilirim. Başka bir zorlandığım noktaysa kaynak problemi oldu. Bu kitap için çok sayıda kaynak kullandım. Birazcık bisiklet teması kurmaya ve İstanbul bisiklet tarihinden de söz etmeye çalıştım.”
Yahya Kemal Beyatlı’nın bir şiiriyle başladığımız yazımıza son noktayı yine bir şiirle koyalım. Bu sefer sözü Orhan Veli Kanık ve onun meşhur ‘İstanbul’u Dinliyorum’ şiirinin son dizelerine bırakıyoruz.
“İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.”
Ve bir İstanbul hayal ediyorum;
Dört bir yanı bisikletli…
E-Posta bültenimize abone olun, en son haber ve röpörtajlardan ilk sizin haberiniz olsun!