Bizimle iletişime geçin

Turlar

SALCANO YERLİ TUR – ŞİRİNCE

ŞİRİNCE Mİ ÇİRKİNCE Mİ?

Bir varmış bir yokmuş. Her şeyin imece usulü ile yapıldığı, herkesin çalışarak ürettiği bir zaman diliminde Şirince gibi bir köy varmış. Ben diyeyim elli yıl, sen de yüzyıl belki de iki yüzyıl kadar önce. Bu köye bir gün genç bir kadın gelmiş. Hiç çalışmaz, dağ manzaralı bir nehrin önünde büyük bir kayanın üzerine oturur, akşama kadar sağa sola bakarmış, hayaller kurar yerinden kıpırdamazmış. Herkes tarladan evine dönüp akşam yemeğini yediğinde o da köy meydanına dönermiş. Köylüler de yemeklerini bitirdikten sonra bu genç kadını dinlemek için köy meydanına gelirlermiş. Sabahın ilk ışıkları ile gün batımına kadar çalışıp yorulan köylüler için bu genç kadının anlattıklarını dinlemek günün en keyifli anlarıymış.

undefined

Gel zaman git zaman bu böyle sürüp gitmiş.
Ta ki bir çatlak ses çıkana kadar. Köylülerden biri bir gün “Olmaz böyle. Sen de hiç çalışmıyorsun. Biz çalışıyoruz tarlada bahçede. İşimiz bittikten sonra sen çıkageliyorsun. Topladığımız ürünlerden yiyor, karnını güzelce doyuruyorsun. Bu adil değil bundan sonra sen de çalışacaksın” demiş. Bu sözlerden sonra diğerleri de : “Tabi tabi senin de çalışman gerekiyor” demiş. “Sen hep oturuyorsun ama biz hep çalışıyoruz. Bu haksızlık, yarından itibaren sen de bizimle geleceksin, sen de bizimle çalışacaksın” demişler.

Genç kadın, şöyle bir köylülere bakmış, kendisine bakan yüzleri süzmüş ve “Tamam” demiş. Gün doğumu ile tüm köylüler gibi genç kadın da kalkmış, elbiselerini giymiş. İlk gün köylülerle beraber zeytin toplamaya gitmiş. Çok çalışmış hatta tüm köylülerden daha fazla çalışmış. Yorulmuş ama dinlenmemiş. Diğerleri ile arasındaki açığı kapatmak için hiç ara vermemiş. Dallar ellerini çizmiş ama pes etmemiş. Akşam olduğunda herkes gibi o da kendi evine gitmiş

undefinedundefined

Köylülere gelince. Onlar her zaman ki gibi yemeklerini yedikten sonra meydana gitmişler ama genç kadın ortalıkta yokmuş. Her akşam bu genç kadının anlattığı hikayeleri dinlemeye alışık köylüler şaşkınlık içindeymiş. Genç kadın ise yemeğini yedikten sonra divana uzandığı gibi uyuya kalmış. Köylüler telaşla genç kadının evine varmışlar. Tak tak tak! Uykusundan uyanan kadın, yavaşça kapıya yönelmiş. Kapıyı açtığında, köylüler “Meydanda seni bekliyoruz neden gelmiyorsun?” diye çıkışmışlar. Genç kadın köylülere : “Bugün çok çalıştım, çok yoruldum, bakın ellerim çizikler içinde. Yarın yine erken kalkmalıyım, dinlenmek için uyumam lazım.” Kadına hak veren köylüler evlerinin yolunu tutmuşlar.

Tan yeri ağarmış, gün doğmuş, bu sefer hep beraber buğday biçmeye gitmişler. Genç kadın yine kan ter içinde kalmış. Akşamı evine geldiğinde yine oturduğu yerde uykuya dalmış. Onu meydanda göremeyen köylüler ise sıkıntıdan yapacak bir şey bulamamış ve telaşla yine genç kadının kapısını çalmış. Tak tak tak! Kapı açılmış. Genç kadının gözlerinden uyku akıyormuş: “Sabahtan akşama kadar sizlerle çalıştım. Yemeğimi yedim, uyuya kaldım. Çok yorgunum kusura bakmayın, size iyi geceler” demiş.

Ertesi gün köylülerle beraber yine çalışmaya giden genç kadın, akşamında yine uyuya kalmış. Akşam köyde yapacak hiçbir şey bulamayan köylüler artık kendi aralarında tartışmaya başlamış. Böylece her akşam meydanda bir başlarına kalan köylüler için huzur kalmamış. Koşa koşa genç kadının evinin yolunu tutmuşlar. Kapıyı bu sefer kırarcasına vurmuşlar. TAK TAK TAK! Genç kadın, yorgunluktan ağır ağır vardığı kapıyı açtığında sinirli gözlerle bakan köylüleri karşısında görmüş. “Yorgunum” demesine kalmadan: “Artık yeter. Bu böyle olmuyor. Senin anlattığın hikayelerle biz çok mutlu oluyorduk.

Şimdiyse meydanda birbirimizle dedikodu yapmaktan kavga etmekten buramıza kadar geldi. Rahat uyku uyuyamaz duruma geldik! Sen gel eskisi gibi akşamları bize bir şeyler anlat. Artık bizimle beraber çalışmana gerek yok!” Genç kadın, köylülere teker teker bakmış, kendine bakan yüzleri birer birer süzmüş ve “Peki siz bilirsiniz” demiş.

Güneş yüzünü gösterdiğinde köylüler her zaman olduğu gibi çoktan tarlada bahçede yerlerini almışlar. Genç kadın ise dağ manzaralı nehrin önünde büyük kayanın üzerinde oturuyormuş. Manzaraya bakıyor, hayallere dalıyormuş.

undefined

Akşam evine dönmüş, yemeğini yemiş ve doğruca köy meydanının yolunu tutmuş. Tüm köylülerden önce meydana varmış. Her zamanki yerine oturmuş ve köylüleri beklemeye başlamış. Köylüler de yemeklerini yedikten sonra meydanda güzel bir ateş yakmış. Ateşin başında herkes yerini almış ve genç kadın anlatmaya başlamış: “Bir varmış bir yokmuş…” Onlar ermiş muradına biz binelim bisikletlerimize.

Şirince köyündeyiz ya da eski adıyla Çirkince. Rivayete göre Çirkince adını, Kurtuluş Savaşı’ndan önce bu güzel köyde yerleşim tutan Rumlar, rahatları bozulmasın, kimseler bu köyü merak edip de gelmesinler diye seçmişler. Bugün ise böyle bir kaygı olmadığı isminden belli. Böylece Şirince’ye doğru Selçuk’tan pedal basıp, akşamı bu güzel köyde geçirmenin planı ile varıyoruz Çirkince’ye. Bu güzel masalla giriş yaptıktan sonra bu köydeki mutluluğumu açıklamak için kısa bir bilgi vermeden geçemeyeceğim. Cyclist Türkiye’deki görevime başlamadan önce Asya’da iki yıl süren bisiklet yolculuğumdan bir an yaşamıştım adeta. Nerede konaklayacağını bilmeden bir yere varmak. Kalacak bir yer ararken elbet yardımcı olacak biriyle tanışmak. Ve vardığım noktanın yerleşik halkından masallar dinlemek. Bir dejavu yaşıyordum sanki.

Bu masalı bizi Şirince’nin bir akşam vaktinde, Giritli Pansiyonu’nda misafir eden Ahmet Irak’tan dinledik. O da Şirince’ye gelen bir misafirden dinlemiş. Böylece dünyanın en büyük gezginleri olan masallar yine ağızdan ağıza diyarları dolaşırken içlerinden bir tanesi de bu satırlarla sizlere kadar ulaşmış oldu. Ahmet abiyle yaptığımız sohbetlerde konu konuyu açtı haliyle. Şimdi biraz kendisini tanıyalım. “ 01.01.1962 doğumlu Makedon göçmeni Ahmet’im” diyerek söze başlıyor Ahmet Irak. Öyle ki buna şaşırmamak gerek. Şirince Köyü’nü mesken tutan aileler, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra mübadele ile köye yerleşen insanların çocukları, onların torunları. “Annemler Girit üzerinden Manisa’ya gelmişler. Manisa kıraç bir yer orada ziraat işleri ile uğraşmışlar. Ben de Manisa’da doğdum. Çocukluğum tarım bahçelerinde, tütün tarlarında geçti. 17 yaşında Tirespor’da profesyonel futbolcuydum. Sonrasında Göztepe’ye transfer oldum”. Şimdi 55 yaşında olan Ahmet Irak yaşının güzelliklerini yaşadığını söylüyor: “Simay ve Balay adında iki kızım var ve Şirince’de Giritli Pansiyonu’nu işletiyorum.”

Ahmet abiye Şirince’yi soruyoruz: “ Selçuklu döneminden itibaren yerleşim bölgesi olan Şirince’de 400 yüzyıl kadar Rumlar yaşamış. Tüm mimarı de onlara ait. Çirkince ismi de onlardan geliyor. Ciddi bir nüfus varmış Çirkince’de. Yedi bin ile on bin arasında insan yaşarmış. Rivayete göre daha fazla insan gelmesin, burayı başkaları keşfetmesin diye adını Çirkince koymuşlar. Ondan öncesi ise Kırk Manastırlar (Kırkıca) diye geçer. Hristiyanlığın daha yeni yayıldığı dönemlerde rahibeler buraya kaçarak, gizli ibadet yaparlarmış. Söylentilere göre Meryem Ana’nın asıl mezarı da buradaymış. Mübadeleden önce ise burada sosyal yaşantı oldukça gelişmiş durumdaymış. Mesela, Rumların yazlık sinemaları dahi varmış. 1921-22 yıllarında ise buranın tüm erkekleri Yunan birliklerine katılıp bize karşı savaşmış. Kurtuluş Savaşı’nı kazanmamızla, buradaki insanların köyü terk etme vakti gelmiş. Daha çok Yunanistan’ın Selanik, Kavala, Gümülcine illeriyle mübadele yapılmış. 30 yıl öncesine kadar ise kendi halinde insanların hayvancılık yaptığı kendine kapalı bir köydü. Zamanla, tur operatörleri burayı keşfederek, Efes’e gelen ziyaretçileri için tur programlarına Şirince’yi de dahil ettiler. Köy atmosferi yaşatmak için. Zamanla popülerleşen köyün mihenk taşlarından biri ise 2012 yılının 21 Aralık günü. Maya takvimine göre bu tarih kıyamet günü olarak gösterildiğinde Şirince dünyaca üne kavuştu. Dünyada iki köy haricinde her yerin yerle bir olacağı düşünülürken sağlam kalacak bu iki köyden birinin Şirince olduğu rivayet edilmişti. Böylece 2012 yılında bir izdiham gerçekleşti ve o günden sonra başlıca bir turizm bölgesi oldu Şirince.”

undefined

“Peki buraya gelenler neler görüyor?” diye soruyoruz Ahmet abiye: “ Öncelikle buranın insana iyi gelen bir enerjisi ve hava akımı var. Gezilip görülecek yerlerine gelince köyde iki protestan kilisesi var. Geçen seneye kadar süren tadilatlar artık sona erdi ve kiliseler ziyarete açıldı. Önümüzdeki aylarda ibadete de açılacağı söyleniyor. Yerleşik yaşayanalar içinde Hristiyan dinine mensup insanlar olmasa da şu an dışardan gelen insanlar yılda iki defa ibadetlerini gerçekleştirebiliyor.”

Ahmet abi elbetteki Aziz Nesin Vakfı tarafından kurulan Matematik Köyü hakkında bizi bilgilendirmeden geçmiyor: “ Burada bir Matematik Köyü’müz var. Gençler için çok verimli bir yer. Yanında yetişkinler için bir Felsefe Okulu ve Tiyatro Okulu açıldı. Bilgisayar programcılığı ile ilgili çalışmalar da yapılıyor. Yaz okulu döneminde burada 500 öğrenci eğitim görüyor. Buradaki ekonomiye de çok büyük katkıları var. Gelen çocukların hepsi güzel insanlar. Eğitimli çocuklar. Burada herhangi bir taşkınlık hiçbir zaman yapmaz, eğitimlerini alıp giderler.”

Ahmet abiye son zamanlarda ulusal basında çıkan Matematik Köyü’nün kapatılacağı ile ilgili çıkan haberleri soruyorum: “Bu bizi üzüyor. Çünkü mimari doku ile ilgili sorunlar olduğu söyleniyor. Oysa Matematik Köyü’nde orijinal mimarinin korunduğunu düşünüyorum. Öyle ki gezmeye gidenler görecektir, restorasyon yapılırken bir ağaç dalının bile kıymeti bilinmiş. Tuğladan taştan yapılan yapılar doğayı bozmamak üzerine kurulmuş. Bence rahatsız edecek bir unsur yok ve devletin bu konuda anlayışlı ve duyarlı davranacağına inanıyorum.”

Başta da dediğimiz gibi Şirince’ye Selçuk’tan tırmanmaya başlamıştık. Şirince’ye çıkış işin iki rota mevcut. Böylece bisikletçiler için tırmanış ve iniş için iki farklı seçenek, aynı yoldan geri dönmeyeceğiniz anlamına geliyor. Bizim tercihimiz hava kararmadan, kısa yoldan daha dik bir tırmanış yapıp, inişte de manzaralı yolu kullanmak oldu. Rota ile ilgili detayları muhakkak fotoğraflardan görme imkanınız var. Dolayısyla ben masal gibi köyde yaptığımız ziyaretlerde edindiğimiz bilgileri sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.

undefined

Köye giriş yapar yapmaz hemen solunuzda Artemis Restaurant adını taşıyan bir işletme göreceksiniz. Bugün Şirince Müzesi olarak konuklarını karşılayan Taş Mekteb’in bahçesinde kurulan bu işletme güzel bir akşam yemeği için de iyi bir seçenek. Şirince’nin bir başka hikayesini ise bu müzede dinliyoruz. “Şirince köyünün eski kaynaklarda “Dağdaki Efes” adı ile anılması bu köyün köklü bir geçmişe sahip olduğunu göstermekte. Bir görüşe göre tarihi M.S. V. Yüzyıla kadar inen Şirince (eski adıyla Kırkıca) Köyü, Küçük Menderes nehrinin getirdiği alüvyon ve taşkınlar nedeniyle yaşanmaz hale gelen bölgenin terk edilmesiyle kurulmuş bir yerleşmedir. Bir başka kaynakta ise Şirince’nin kuruluşu beylikler dönemine rastlar. Derebeyin yanında çalışan köylülerden bir grup azad edilmelerini ve kendilerine bugünkü Şirince Köyü ve çevresinin verilmesini dilerler. Bunun üzerine bey sorar; yerleşeceğiniz yer güzel mi? Yanıt çirkincedir. Bey de ‘öyleyse köyünüzün adı Çirkince olsun’ der ve azad edilen köylüler tarafından Çirkince kurulur. Şirince (Kırkıca) XIX.yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu yönetimi altında Rum nüfustan oluşmuş, 1800 haneli bir köydür. Resmi konuşma dili Türkçe’dir. Dağlık bölgede yerleşilmiş olmanın verdiği avantajla, hükümete vergi ödeyerek ve kendi içlerinde kurdukları düzenle, kapalı bir köy hüviyetinde yaşamını sürdürmüştür. 1910 yıllarına kadar oldukça sakin geçen hayatları Yunanistan’dan sürülmüş göçmenlerin kışkırtmalarıyla hareketlenmeye başlar. Balkan Savaşı sırasında da Osmanlılara karşı zaman zaman direnişlerde bulunur. Nihayet 1914 yılında I. Dünya Savaşı tüm şiddetiyle Anadolu’da kendini gösterir. Osmanlı hükümeti Kırkıca’nın gençlerini “Amele Taburu” denilen özel çalışma birliklerine kaydeder. Ancak taburdan kaçanlar da dağlarda çetecilik yaparak, ya da Yunanistan’a sığınarak direnişte bulunurlar. 1918 yılında anlaşma yapılmasıyla Kırkıcalılardan sağ kalanlar köylerine dönerler. 15 Mayıs 1919’da Yunanistan işgal amacıyla İzmir’e çıkartma yapar. Kırkıca’ya girdiklerinde büyük coşkuyla karşılanırlar. O sırada Kırkıca, Osmanlı uyruğundadır. Fakat halkı kendini Yunanlı kabul ederek gönüllü olarak Yunan ordusuna yazılmak üzere İzmir’e gider. Urla, Kokluca, Bornova  ve Kuşadası’ndan gelerek toplanan gönüllü askerlerin başına Yunanlı subaylar verilerek bağımsız adaylar kurulur. Amaç diğer müttefikleriyle birlikte Anadolu’yu paylaşmaktır ve bu konuda Sevr Antlaşması onlar için en büyük güvencedir. Ancak Kurtuluş Savaşı’nı noktalayan 22 Ağustos 1922 Büyük Taarruz zaferi ve hemen ardından 9 Eylül 1922 de İzmir’in düşmandan kurtarılmasından sonra daha önce bu yörede yaşayan Rum köylülerinin çoğu Yunanistan’a göç ederler. Böylece Kırkıca birkaç yaşlısı dışında, ıssız bir köy hüviyetine girer. Nihayet 1924 göçmen mübadelesi ile Yunanistan’dan (Selanik, Provusta, Kavale v.b.) gelenlerin buraya yerleştirilmeleriyle köy yeniden canlanmaya başlar ve zamanla bugünkü duruma gelir.”

İşte Şirince’nin hikayesi böyle, son olarak Aziz Nesin Vakfı tarafından kurulmuş olan Matematik Köyü ile ilgili güncel bilgileri de paylaşalım. Öncelikle Matematik Köyü ile ilgili ulusal basında çıkan haberleri hatırlayalım. Geçtiğimiz yıl sit alanında olması nedeniyle yerleşkedeki yapılar, kaçak sayılarak yıkım kararı için mahkemelik olmuştu. Matematik Köyü’ne birçok destek gelmişti ama TÜBİTAK’ın projeyi desteklemeyi reddediyordu. Proje mimarı Sevan Naşiyan’ın tutuklandığı geçtiğimiz yıllara göre ise şimdi sular durulmuş durumda. Sevan Nişanyan ise şu an Samos Adası’nda. Firarından sonra bugün yaptıklarını blogunda yazıyor. Son yazısında ise “Samos Adası’nda göbeğim çatlayıncaya kadar bisiklet sürüyorum” diyor.

Matematik Köyü’nün bugünü hakkında bilgiyi ise Berna Şahin’den alıyoruz: “2007 yılında tamamen bağışçılar ve gönüllerin ortak çalışması ile kurulan köy bugün 500 öğrenciyi bir arada ağırlayacak kapasiteye sahip. Bugüne kadar on beş binden fazla öğrenciyi ağırlamayı başardık. Mevcut eğitimlerimiz devam etmekte olup, etkinliklerimizi taleplere göre belirliyoruz. Yıkım kararı ile ilgili durum stabil. Yani şu an yıkım tehlikesi veya eğitimlerin durması söz konusu değil.

Cyclist Türkiye olarak, Şirince’yi mutlaka bisikletlerinizle ziyaret etmenizi tavsiye ediyoruz. Yol gidiş geliş ve yeterli genişlikte. Özellikle turizmin yoğun yaşandığı aylarda tırmanışı sabah erken saatlerde yapmanızı öneriyoruz. Araç trafiği özellikle akşam dönüş saatlerinde yoğunlaşabiliyor. Bizimle aynı rotadan dönüş yapmayı planlıyorsanız kendinizi muhteşem manzaraya kaptırmayın. Zira sert dönüşlerde virajı almakta zorlanabilirsiniz. Şimdiden keyifli turlar dileriz.

undefined

BİSİKLETÇİNİN BİSİKLETİ

Salcano XRS001 RED, 15.900TL, salcano.com

Suluk kafesleri ve pedalları ile yalnızca 7.11kg gelen Salcano XRS001, performansından beklenmeyecek kadar rahat bir bisiklet. Kullandığımız en bozuk yollarda bile, 23mm lastiklerine rağmen yoldan gelen titreşim ve darbeleri oldukça başarılı bir biçimde sönümlemeyi başardı. Bunda karbon fiber Ritchey tamamlayıcı kitin de etkisi büyük. Salcano bisiklet üzerinde kullanılan parçaları oldukça özenli bir şekilde seçmiş diyebiliriz. Sram Red grupseti oldukça hızlı vites geçişlerine sahip ve Zipp 60 jant seti, sert rüzgarlarda bile bisikletin dengesini bozmadı. Ayrıca bisikletin üzerinde gelen 50-34 aynakol ve 11-28 ruble bütün koşullarda uygun kadansı bularak turu tamamlamamı sağlıyor.

E-Posta Bülteni

E-Posta bültenimize abone olun, en son haber ve röpörtajlardan ilk sizin haberiniz olsun!

Yorumlar için tıklayın

Cevapla

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Öne Çıkanlar

Bağlan
E-Posta Bülteni

E-Posta bültenimize abone olun, en son haber ve röpörtajlardan ilk sizin haberiniz olsun!