Cyclist: Bisiklet sporuna 1990 yılında başladınız. 2000’lerin başında Adana’da dağ bisikleti takımı kurmuştunuz. O yılları kısaca bugünle kıyasladığınızda büyük değişimler ne oldu?
Gürol Çaydaş: 1997’ye kadar değerlendirmek daha doğru olur. Çünkü 1997’de sadece bir tane uluslararası yarış vardı. Organizasyon açısından bugünü değerlendirdiğimizde bugün en az 15 uluslararası yarış organize ediliyor Türkiye’de. Spor adına sporcular açısından değerlendirdiğimizde evet 2000’lerin başında Adana’da bir bisiklet takımı kurmuştuk. Sponsor bulmuş, yarışlara gitmiştik. O takımdan Bilal Akgül olimpiyata kadar gitti. O günlerde bir elin parmakları kadar olan takım sayısı şimdi sayamayacağımız kadar çoğaldı.
Cyc: Türkiye Bisiklet Federasyonu’nda Dağ Bisikleti Teknik Komitesi Başkanlığı da yaptınız. 2007 yılında görevden ayrılmıştınız. Federasyonda o yıllarda hedefleriniz nelerdi ve sizce dağ bisikleti bugün o hedeflerin neresinde?
GÇ: 2004’te teknik kurul görevine başlamıştım. O sene Kapadokya ve Alanya yarışlarının yarış direktörlüğünü de yapmıştım. 2007’de kişisel hedeflerimin farklılaşmasından dolayı ayrıldım. Ama daha sona tekrar döndüm. Geçtiğimiz seneye kadar da teknik kurulda görev yaptım. İlk başta insan heyecanlı oluyor. Büyük hedeflerle başlıyor ama bu hedeflerin çoğu gerçekleşemedi. Çünkü bütün camia sizin duyduğunuz hızla ilerlemiyor. Hedefim özellikle uluslararası alanda hızlı ilermekti. Ayrıldığım dönemde verdiğim aradan dolayı bu gerçekleşmedi. Bugün o hedeflerin halen gerisindeyiz. Çünkü 2008’de olimpiyata bir sporcu gönderebilmiştik. (2005-2008 arasında çok sağlam bir teknik kurul vardı) Ayrıca puan alan elit sporcuların sayısının fazla olmasından kaynaklanan bir başarı vardı. Ama 2012 ve 2016’da olimpiyata sporcu gönderemedik.
Cyc: Türkiye’de dağ bisikleti son yıllarda ivmesini kaybetti şeklinde bir algı var. Bu görüşe katılıyor musunuz?
GÇ: Evet katılıyorum. Kaybetti. 2004, 2005’i kıyaslarsak, 2004’te 2, 2015’te 15 yarış düzenlenmişti. Öyle bir ivmelenmenin bugün yarış başına 1000 sporcu ile başlamasını beklersiniz. Fakat yine aynı sayıda hatta daha az sporcu sayısı var. Bisiklet camiası biraz değişken, tercihleri yol bisikletine kaydı. Daha eğlenceli yarışlar yapmak gerekiyor. Evinde oturup bir şey yapmayan insanları dağ bisikletine çekmek lazım. Bu ancak organizasyonların kalitesi ile olacak bir şey.
Cyc: Ahmet Örken’in bu yıl dağ bisikleti koşacak olmasını siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Ahmet’in geri dönüşü kendisi için küçük ( genelde böyle yorumlandı )dağ bisikleti için büyük bir adım mı?
GÇ: Bir iyi bir kötü etkisi var. Ahmet Örken’in dağ bisikletine gelmesi dağ bisikleti açısından iyi bir şey ama Ahmet Örken’in yol bisikletinden ayrılması Türkiye açısından kötü bir şey oldu. Haklı sebepleri var Ahmet’in ama ilk görüştüğü takımla devam etse Giro’da yarışacaktı bu sene ve bu bizim için tarihi bir adım olacaktı. Böyle bir fırsatı kaçırmış olduk. Dağ bisikleti açısından ise iyi bir gelişme oldu çünkü uluslararası yarışlarda puan alabilen sporcu sayısı giderek azalıyordu. Ahmet Örken ve Mustafa Sayar ile bu oran artabilir. Mustafa Sayar’ın nasıl bir dağ bisikletçisi olduğunu iyi bilirim Ahmet Örken ise bir sürpriz yumurta. Ahmet, pistten geldiği ve sonrasında yol bisikletine geçtiği için hep yol bisikletçisi olduğu düşünülüyor. Dağ bisikletinin hem teknik hem de yarış disiplininin farklı olmasından dolayı genel kanı Ahmet’in bir başarı elde edemeyeceği yönünde. Ancak omnium yarışı seyredenler fark etmiştir ki gerek zamana karşı gerek puan yarışlarındaki ara sprintler artık iyice kısalmış durumda. Ahmet’in bu kararı verirken boşa adım atmadığını düşünüyorum ve başarılı olacağına inanıyorum. Bu başarı hemen gelmese de zamanla dağ bisikleti tekniğini geliştireceğine güveniyorum. 2020 için sadece Kadir Kelleci’nin topladığı puanlardan ziyade Ahmet Örken ve Mustafa Sayar ile olimpiyatlara sporcu göndereceğimize inanıyorum.
Cyc: Türkiye’de farklı distribütör ve üreticilerle çalıştınız. Her biri için içinde bulunmaktan en keyif aldığınız projenizden bahseder misiniz?
GÇ: En sıcağı Aydan Çelik’le yaptığımız Troya bisikletleri. Bu sene ayrıca Troya yılı olması benim için bu projeyi oldukça önemli kılıyor. Ondan önce çalıştığım her projeden çok keyif aldım. Bu projeler pastanın kreması gibi.
Cyc: Bir dönem yurt dışında da görev aldınız? Sonrasında tekrar Türkiye’ye dönmeyi tercih ettiniz. Bu tecrübeniz sonrası ülkemizde bisiklet adına neyi eksik görüyorsununz?
GÇ: İtalya’da bir sene kadar çalıştım. Sonrasında ülkemize geri döndüm. Spor adına gerideyiz ama daha önemlisi spora destek adına da gerideyiz. Türkiye’de sadece bisiklet firmalarının desteği bekleniyor ama her alanda faaliyet gösteren büyük firmalar da bu sporu destekleyebilmeli. Yurt dışında büyük takımlara baktığınızda takım isimleri içinde çimento üreticisi, banka, televizyon kanalı gibi markaları görürsünüz. Sponsorluk adına gerideyiz. Büyük firmalara bisikleti anlatabilmeliyz. Üretim adına bir fark yok. Belki de Avrupa’daki üretim tesislerinin daha iyilerine sahibiz. Uzakdoğu ile arada üretim farkımız var. Bazı şeyleri biz üretemiyoruz ama bu Avrupa’da da böyle. Pazar olarak düşündüğümüzde, Güney Avrupa’da spor, Kuzey Avrupa’da ulaşım amaçlı kullanım çok yaygın. Biz de ise hep otomobile yatırım var. Bu pazarımızın çok küçük olmasına neden oluyor. Kullanıcı seviyesi, gelir seviyesi gibi etkenler de pazarın genişlemesini belirleyen faktörler.
Cyc: Bugün Accell Bisiklet’teki göreviniz yanında aynı zamanda UCI Uluslararası Dağ Bisikleti Komiser sınavını geçtiniz ve 2019 yılında yeni bir görev daha üstleneceksiniz. Bu süreç nasıl başladı?
GÇ: UCI süreci 2003 yılında başladı. O yıl Adana’da bir seminer vardı. Bir UCI komiseri o seminere hoca olarak gelmişti. Bizim komiserlerimize dağ bisikleti kurallarını anlatacaktı. Ben de çevirmen olarak katılmıştım o seminere. Aynı zamanda yarış organizatörüydüm. Kural kitapçığı İngilizceydi ve yabancı dilimin iyi olmasından ötürü hızlıca içeriğe erişmiş oldum. Daha sonra 2005 yılında Türkiye’de bu kursu açtık. Ben de yerel sistemimizde hakem oldum. 2006 sonunda Polonya’da Hakem Eğitmeni eğitimi aldım. Ulusal yarışlarda zaten deneyimim vardı. Biraz ara verdim. 2015 yılında UCI’ın yeni sisteminde Elit Ulusal Hakem olmak üzere bir kursa gittim. Sınavı geçtim. Geçtiğimiz yıl ise Uluslararası UCI komiseri olmak üzere başka bir kursa gittim ve yine sınavı geçtim. Önümüzdeki sene bir görevim olacak ve belki Türkiye’deki uluslararası yarışlarda da görev alacağım.
Cyc: Türkiye Bisiklet Federasyonu içinde yeni görevler alacak mısınız?
GÇ: Açıkçası evet. Bana da yeni tebliğ edildi. Türkiye Merkez Hakem Komitesi Başkanı olarak atandım. 5 kişilik bir komite. Hakem görevlendirmelerini yapacağız. Eğitimler gerçekleştireceğiz.
Cyc: Accell Bisiklet Türkiye’nin en büyük üreticilerinden biri. Accell Bisiklet’in içinden bir olarak 2018 yılında hangi alanlarda daha rekabetçi olmak istiyorsunuz?
GÇ: Accell Bisiklet’in en önemli özelliği sağlam ve kaliteli bisikletler üretiyor olması. Dolayısıyla bu özelliğimizi koruyacağız ve bu noktada iddialıyız. Ürün gamı ile ilgili de iddialı olacağız. Özellikle katlanır bisiklet kullanımının artmasıyla bu kategoride özel ürünümüz Troya ile model sayımızı artırmış olduk. Ayrıca Brompton markasını ithal ediyoruz. Dünyanın en kaliteli katlanır bisiklet markalarından biri. Brompton katlandığında en küçük yer kaplayan bisiketlerden bir tanesi. Bunun yanında yol bisiketinde çocuklara yönelik bir ürünümüz olacak. Özellikle yol ve triatlon yarışlarında gençlere özel bir bisiklet yaptık.
Cyc: Eskiden sektöre daha çok üreticiler ve ithalatçılar yön verirdi. Bugün piyasaya yön veren, bisiklet kullanıcısının talepleri olmaya başladı. Piyasayı analiz ettiğinizde siz ne görüyorsunuz? Accell Bisiklet olarak hangi ürün ve modellere yoğunlaşıyorsunuz?
GÇ: Eskiden ne sunulursa piyasada o satılırdı. 30 yıl önce iletişimden bahsedemezdik. Özellikle 1995’ten sonra internetin de yaygınlaşmasıyla kullanıcılar birbiriyle iletişime geçerek bilgiye kolay ulaşmaya başladılar. Üreticiler ve ithalatçıları bilgi de zorlamaya hatta onların önüne geçmeye başladılar. Bu durum bisiklet üretici ve ithalatçılarında çalışan bisiket kökenli insanların sayısını artırmaya başladı. Son kullanıcı ile anlaşmamızı kolaylaştırmaya başladı. Son kullanıcılar piyasayı ileri doğru iteklemeye başladılar. Artık kendi ihtiyaçlarına kendileri karar verir pozisyondalar. Katlanır bisilkletin ve yol bisikletinin pazar payının artması tüketicilerin iletişiminin artmasının sonucu.
Cyc: Accell olarak geçtiğimiz yıldan itibaren Veloturk’le işbirliğine gittiniz. Aynı zamanda bünyenizde sponsorluğuna devam ettiğiniz sporcular var. Accell Bisiklet olarak bu yatırımlarınızı artırmayı düşünüyor musunuz?
GÇ: Evet düşünüyoruz. Sponsorluk çok önemli ve bizi temsil edebilecek atletlere ihtiyacımız var. Bunun dışında Veloturk’le birlikteyiz. Hem organizasyonlarında hem de hediye ettikleri bisikletlerde birlikte çalışıyoruz. Aynı zamanda engelli sporcularla da çalışmalarımız var. Abulkadir Özoğul bizim için iyi bir örnek. Triatlonda da sponsorluklarımız var. Miniklerde Uzay Tenli, gençlerde Bilge Ece Seyhan, elitlerde de İpek Öztosun gibi sporcularımızla geleceğe yatırım yapıyoruz.
Cyc: Bisiklet sporunu amatör olarak yapanların sayısı artıyor. Öte yandan bisikleti ulaşım aracı olarak kullanımı için devletin de bazı projeleri oldu. Ama istenen başarı sağlananamış gibi. Sizce bisiklet ülkemizde nerede patinaj yapıyor?
GÇ: Bence kültürde takılıyor. İstediğiniz kadar bisiklet yolu yapın ve bisiklet hediye edin bizim insanlarımız genel olarak bisiklete binmeyi istemiyorlar. Bu ancak kültürümüze bisikleti enjekte etmekle olur ve buna çocukken başlanması gerekiyor. Bu sene Anıl Şakrak beyin söylediği bir söz var. Olay kadınları bisiklete bindirebilmekte. Kadınları bisiklete bindirebilirsek, onlar çocuklarına, çocuklar da ileride kendi çocuklarına bisikleti öğretecek. Bir iki jenerasyon sonrasında bu iş çözülecek. Bu görüşü destekleyen başka bir uluslararası seminerde söylenen bir söz daha var; “Kadına öğretirsen bir jenerasyona öğretirsin.”
Cyc: Bisiklet ve ekipmanlar ithalatında %20 ek vergi uygulaması Accell Bisikleti nasıl etkiledi? Bu kararı nasıl yorumluyorsunuz ve hangi önlemleri aldınız?
GÇ: Belki devleti döndüren çark vergi. Ama bisiklet gibi temiz ve sağlıklı bir araca bu verginin uygulanması hoş değil. Öte yandan bir gerçeği de görmek gerekiyor. Bu ithalat vergisi. Dolayısıyla yurt içinde üretim yapıyorsanız bu vergiden muafsınız. Öte yandan bisiklet üretmekte kullanılan parçaların büyük kısmı ülkemizde üretilmiyor ve ithal ediliyor. Sonuç olarak bisikleti artık daha pahalı alacağımız da işin realitesi. Bu pazarda bir güvensizlik yaratıyor. Çünkü bisikletlerde yurt dışı fiyatları çok zor yakalayabilirken artık aynı fiyatları yakalamak mümkün olmayacak. Yurt dışında bağlantısı olanlar bisikletini artık Türkiye’den almayacak. Bisiklet sektörü bu golü, kdv indirimi beklerken yedi. Devlet politikası bisikletli yaşamı özendirmekse vergileri artırmak bir yana bu mevcut vergilerin düşürülmesini beklersiniz. Bu pazar açısından kötü bir karar oldu.
Cyc: Hayatınızdan bisikleti çıkardığınızda geriye ne kalıyor?
GÇ: Ailem,bilgisayar ve gitar. Bisiklet hayatıma yön veriyor. Onun dışında amatör olarak gitar çalııyorum ve bilgisayar programlama üzerine çalışıyorum. Ama elbette ailem en başta. Evliyim ve iki çocuğum var.
Cyc: İleriye baktığınızda en uzak hedefinizde ne var?
GÇ: Bisikletle Güney Amerika Turu. Herhalde emekli olmuş olurum o zamana kadar.
E-Posta bültenimize abone olun, en son haber ve röpörtajlardan ilk sizin haberiniz olsun!