Şubat’ın ilk haftasında gittiğimiz İzmit’te yazdan kalma bir gün bizi karşılıyor. Masmavi gökyüzünde güneş içimizi ısıtırken, martıların cıvıltısı sahil şeridinde yürüyen genç yaşlı şehir sakininin uğultusuna karışıyor. Yeşilin de eşlik ettiği meşhur Seka Park’ta deniz kokusunu içimize çekerken, bir yandan da dumanı üstünde tüten kahvelerimizi yudumluyoruz. Bu sırada güzel havayı fırsat bilen bir bisikletli önümüzden geçiyor. İzmit’in bir bisiklet şehri olduğunu uzun uzadıya anlatmaya lüzum dahi yok. Ancak İzmit’i bir bisiklet dergisi için özel kılan başka bir özellik daha var. Zira İzmit aynı zamanda Türk bisikletine uzun yıllardır gerek başarıları, gerekse yetiştirdiği sporcularla hizmet eden Brisaspor’un da evi. Zaten ağır ağır kahvelerimizi yudumladığımız denizin hemen yanı başındaki masada bizlere biri daha eşlik ediyor. Bu kişi uzun zamandır bir araya gelmenin planlarını yaptığımız Brisaspor’un en önemli sporcularından Kadir Kelleci.
Türk bisikletini bir nebze de olsun takip edenler Kadir Kelleci ismini dağ bisikletinden rahatlıkla anımsayacaktır. 2014, 2015 ve 2016 Türkiye dağ bisikleti şampiyonu Kelleci aynı zamanda yol bisikletinde de aktif bir sporcu. “Her zaman iki kategoride birden yarışıyor olmaktan gurur duydum” diyor geriye taradığı saçlarının ve çocuksu gülümsemesinin 31 yaşından daha genç gösterdiği Kadir Kelleci. Gittikçe derinleşen sohbetimizin ana gündem maddesi ise yeni sezon. “Uzun vadedeki asıl hedefim dağ bisikletinde 2020 Tokyo Olimpiyatları’na katılmak ama bu benim tek başıma toplayacağım puanlarla olabilecek bir şey değil” diyor Kadir Kelleci ve devam ediyor, “Yol bisikletinde ise bu sene yarış takvimi kalabalık. O yarışlarda kendimi üst klasmanlarda tutup, yolda da varım demek istiyorum.”
Türkiye’nin yol bisikletinde olimpiyatlara sporcu göndermesi geçmişten günümüze bakıldığında alışılageldik bir durum. Cavit ve Raif Cav’dan Talat Tunçalp’a yakın dönemde Miraç Kal’dan Ahmet Örken’e kadar pek çok bisikletçimiz ay yıldızlı formayı olimpiyatlarda gururla temsil etti. Ancak söz konusu dağ bisikleti olduğunda durum biraz daha farklı. Bir dönem fazlaca ilgi gören dağ bisikletinden olimpiyatlara bugüne kadar yalnızca tek bir sporcuyu; 2008 Pekin Olimpiyatları’nda Bilal Akgül’ü gönderebildik. Yeni sezonda dağ bisikletinden Türkiye adına olimpiyatlara kadın/erkek ikinci bir bisiklet sporcusunun gidip gidemeyeceğini belirleyecek puanlı müsabakalar Mayıs ayında başlayacak. 20 yılı aşkın süredir bisiklet sporunun içinde bulunan Kadir Kelleci olimpiyat yolunda yıllar içerisinde erkekler için puan toplayacak, halihazırda üçüncü bir ismin hala daha çıkarılamadığından dert yanıyor. Kelleci’ye göre durumun böyle olmasının altında gençlerin bisiklet sporunda bir gelecek görememesi yatıyor.
“Genç sporcular belli bir seviyeye geldikten sonra ailevi sebepler, eğitim ya da maddi kaygılarla birkaç yıl daha bisiklet sporuna devam edip, sonrasında bu sporu bırakıyorlar. Ben tabii bu yolu tercih eden genç arkadaşlarımı eleştirmiyor ya da onlara kızmıyorum; çünkü milli sporcuların hayat mücadelesi gibi kavramları çoktan aşmış olması gerekirdi. Sporcular zaten hassas insanlar, üstüne bir de milli formayla bile değer göremeyince, psikolojimiz hepten etkileniyor. Deyim yerindeyse tutunacak dalımız kalmıyor. Ben de elbette Avrupa’da örnek aldığım sporcular gibi olmak isterdim. Hatta hedefimiz olimpiyata gidelim değil de onlar gibi ilk 10 yapalım, madalya alalım olsun isterdim. Biz bu potansiyele sahip bir ülkeyiz, ama kaynaklar yeterli mi ya da doğru şekilde kullanılıyor mu bundan çok da emin değilim.”
Kadir Kelleci Avrupa’da kendine örnek aldığı isimler olarak Team Sunweb’in İtalya Bisiklet Turu şampiyonu sporcusu Tom Dumoulin ve Cyclocross’un en önemli isimlerinden Mathieu Van der Poel’u gösteriyor. “Benden küçükler ama nasıl örnek almayayım ki?” diyor muzip bir gülümseme eşliğinde omuzlarını silkerek Kadir Kelleci. Kanımca şunu peşinen söylemekte yarar var; Türkiye’deki bisikletçilere sunulan imkanlarla ne Tom Dumoulin ne de Mathieu Van der Poel bu sporu uzun süre sürdüremezdi. Bu nedenle dünya şampiyonu bisikletçilere sahip olamasak da bu sistem içinde bisiklet sporuna büyük özveri ve aşkla bağlı bu insanları başarısız olarak addederken iki kez düşünmeliyiz. Peki neden mi? Filmi en başına saralım.
27 yaşındaki Tom Dumoulin biyolog bir baba ile okul yöneticisi bir annenin çocuğu olarak bisiklet sporunun son derece popüler olduğu Hollanda’nın Maastricht kentinde dünyaya gelir. Eğer bisikletçi olmasaydı 2017 saate karşı dünya şampiyonu Tom Dumoulin’in kariyer planları arasında doktor olmak yer alır. Hollandalının bisiklete başlamasındaysa WorldTour takviminin en meşhur tek günlük yarışlarından biri olan Amstel Gold Race’in doğduğu şehir Maastricht’ten geçmesinin kendi deyişiyle büyük bir etkisi olmuştur. Tıpkı Dumoulin gibi Hollandalı olan 23 yaşındaki Van der Poel ise üç kuşak bisikletçi bir aileden geliyor. Cyclocross World Cup şampiyonu Van der Poel’un babası Adri Van der Poel, hem yol hem de Cyclocross branşında yarış koşmuş, eski bir bisikletçi. Dedesi ise bisikletseverlerin çok yakından tanıyacağı, kariyerinde üç Fransa Bisiklet Turu ikinciliği olan ve bu nedenle de “Daimi İkinci” lakabını alan ünlü Fransız efsane Raymond Poulidor’dan başkası değil.
Her şeye rağmen
Gaziantep’te dünyaya gelen Kadir Kelleci’nin ise bisiklet küçük yaşlardan itibaren hayatına girmiş. Ancak ailesindeki tek sporcunun kendi olduğunu belirten Kadir Kelleci, bugün geldiği noktayı biraz da genç yaşta çalıştığı manavın yanında bulunan bisiklet dükkanına borçlu. Manavda çalışarak biriktirdiği paralarla kendine bir bisiklet alan Kelleci, o dönem bir bisiklet satın almasındaki esas amacının, iki tekerin pratik olması nedeniyle siparişleri evlere bisiklet aracılığıyla dağıtmak olduğunu söylüyor. “Sonrasında bisiklet kanıma girmeye başladı ve ben de son çare manavdaki işimden ayrılıp bisikletçide çalışmaya başladım.”
1998 yılında yarışmacı anlamda yol bisikleti ile bisiklet dünyasına ilk adımlarını atan Kelleci, 2004 yılına kadar kariyerine ‘kapanmasaydı belki de o takımdan muazzam bir jenerasyon yetişecekti’ dediği Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nde devam etmiş. Kadir Kelleci’nin dağ bisikletine geçiş öyküsü de maddi manevi dibi gören Gaziantep Büyükşehir Belediye takımının, kapanmasının ardından ‘bir şekilde bisiklet sporunun içinde kalmalıyım’ demesinin bir sonucu. “Yol bisikleti takımı kapanınca bu sporu devam ettirebilmek adına sabırla ve gayretle direndim. En sonunda 2004’te sepetli bir dağ bisikletiyle yarışlara girmeye başladım. O zamana kadar dağ bisikleti tecrübem yoktu, ama bu spora erken veda istemek de istemiyordum. Zamanla baktım ki dağ bisikleti çok keyifli bir branş, yarışlarda yaşadığım adrenalin de bir yandan hoşuma gitmeye başlamıştı açıkçası. Zaten bu sayede de dağ bisikletinde zamanla çok yol kat ettim.”
Bugün aktif sporcular arasında Türkiye’nin en iyi dağ bisikletçisi olarak gösterilen Kadir Kelleci’nin dağ bisikleti branşına geçmesi, anlaşılacağı üzere düzenli bir altyapının ürünü değil, tam tersine birkaç tesadüfün bir araya gelmesinin bir sonucudur. Aradan geçen yıllara bakıldığında ise sistemsizlik bugün dahi Kelleci’nin yaka silktiği konuların başında geliyor. “2004’ten bu yana dağ bisikletinde çok yarışlara katıldım, çok galibiyetler ve de çok mağlubiyetler aldım. Nitekim hepsinden büyük dersler çıkarıp bugün daha istikrarlı diyebileceğim bir konuma ulaştım.” Kadir Kelleci Türk bisikletinin içinde bulunduğu sistemsizlik dar boğazını kendine has bir örnekle anlatmaya devam ediyor. “Avrupa’ya gidince performans anlamında ikinci sınıf kalıyoruz. Her gittiğimizde de aynı yumruğu yiyoruz. Demek ki o yumruğun antrenmanını yapmıyoruz. Sisteme dökmediğimiz müddetçe bu sporu sadece yapmış oluyoruz. Ama Avrupa’da bilimsellik bizim aksimize çok ön planda tutuluyor.”
Her şeye rağmen Kadir Kelleci düzen ve sistem deyince 2010’dan beri renklerine bağlandığı kulübü Brisaspor’un hakkını vermeden edemiyor. Bisiklet sporunun gerçek anlamda nasıl yapılması gerektiğini bu kulüpte öğrendiğini söyleyen Kelleci, 23 yaşında kapsından içeri girdiği Brisaspor’un profesyonelliği karşısında ilk başlarda zorlandığını itiraf ediyor. “Elbette sistematik bir takımla başlarda çalışmak benim için çok zor oldu. Çünkü o zamana kadar böyle bir sistemin içinde yoğurulmamıştım. Bu nedenle epey zorlandığım hatta ayrılık noktasına kadar geldiğim dönemler de oldu. Ama hocalarım ve yöneticiler bende bir ışık görmüş olacak ki bir şekilde takımda tutunmayı başardım.”
Güneş yavaş yavaş gökyüzünden elini eteğini çekmeye başlamışken, kahvelerimiz de yarılanmış vaziyette. Geçen zamanın çok şeyler öğrettiği Kadir Kelleci’nin anlattıkları karşında, bisiklet sporunun ülkemizde maddi manevi yapılmasının ne denli zor bir spor olduğunu bir kez daha birinci elden farkına varıyoruz. Kelleci de bu düşüncemizi onaylar nitelikte başını sallıyor ve derin bir iç çektikten sonra sözlerine elde ettiği hiçbir şeyin kendisine altın tepeside sunulmadığını, aksine her zaman çok savaşarak bugünlere geldiğini söyleyerek devam ediyor. Deyim yerindeyse dalgaları aşarak bugünlere gelen Kadir Kelleci’nin bugün dahi kendini bisiklet üstünde ve dışında geliştirme çabası takdire şayan.
“Nelerin iyi nelerin kötü gittiğini üzülerek söylüyorum ki kariyerim boyunca hep deneme yanılma yöntemiyle buldum. Ancak bu sayede beslenme ve antrenman tarzımı değiştirdim. Başarı geldikçe bisikletçinin olgunluk seviyesi artar. Ben de olgunlaştıkça bisikleti işim olarak değil de aynı zamanda yaşam tarzım olarak görmeye başladım. Örneğin artık çok daha odaklı çalışıyor, daha çok araştırma yapıyor ve daha çok kitap okuyorum. Bu sayede kelime dağarcığım gelişiyor, kelime dağarcığım geliştikçe insanlarla iletişimim artıyor. Her şeyden önemlisi de dünyaya bakış açım değişiyor.”
Kelleci’ye değişen bakış açısının gelecek planlarını ne yönde etkilediğini soruyoruz. 1998’den beri geçimini bisiklet sporundan sağlayan Kelleci sorumuza karşılık, bisiklete dair en büyük hayalinin bir gün profesyonel bir takımda yer almak olduğunu bizlerle paylaşarak veriyor. “Bu sporu bırakmadan etrafımda tamamen profesyonellerin olduğu bir takımda yer almak istiyorum. Elbette bunu söylerken şu anki takımım Brisaspor’a da haksızlık yapmak istemem. Şunu kabul edelim ki Brisaspor, Türkiye standartlarına göre yıllar içinde oluşturduğu tertip ile çok iyi bir takım. Zaten burada çok mutluyum, Kocaeli de çok güzel bir şehir. Bir başka isteğim de spor kariyerimin ardından yine sporun içerisinde kalarak, Alberto Contador gibi bisiklet takımı kurmak. Bir firma adı altında yaratacağım bu takımı sporun içerisinden gelen biri olarak uzun yıllar desteklemek istiyorum.”
Geleceğe dair umut veren tüm bu iyi planlanmış fikirlerinin yanında Kelleci, şu an için zihninin derinliklerinde sakladığı ikinci bir kariyer planından daha bahsetmeden edemiyor. Kadir Kelleci’nin ‘imdat butonu’ olarak saklı tutuğu bu düşüncenin arka planında ise Kocaeli’nin aksine Almanya var. “2020’de Almanya’ya taşınmayı her akşam kafamı yastığa koyduğumda ciddi anlamda düşünmüyor değilim. Baba tarafım zaten tamamıyla orada. Elbette gönlüm burada kalmaktan yana ama Türkiye’de bisiklet hiçbir zaman futbol kadar popüler bir spor değil, ve bu olmayacakta. Bir yerde ne yazık ki tıkanıyoruz. Almanya’da çalışır mıyım, bisiklet sporuna devam mı ederim açık konuşmak gerekirse bilmiyorum; ama en azından bir sezon dişimi sıkıp orada kendimi göstermek isterim.”
Son olarak Kadir Kelleci’ye yeni kurulan Salcano – Sakarya BB takımının ve Sakarya’nın ev sahipliği yapacağı 2020 Maraton Dünya Şampiyonası’nın dağ bisikleti branşına ne gibi etkileri olabileceğini soruyoruz. “Sakarya takımının oluşması beni sevindirdi açıkçası. Çünkü Türkiye’de dağ bisikleti takımı yok gibi bir şey. Sakarya bunu başlattı, umarım ilerleyen yıllarda belirli klasmanlarda olurlar ve günün şartlarında ülke adına lider kimse ona puan toplarlar. Bir bisiklet takımının açılmasından ben Türk bir sporcu olarak, Türk bisikletçisine değer veriliyor anlamı çıkartmışımdır her dönem. Umarım öyle de olur.”
Günün başında gördüğümüz bisikletli bu sefer dönüş yolunda. Bu vesileyle saate bakmak aklıma geliyor. Kadir Kelleci’yi dinlerken zaman adeta akıp gitmiş. Kahvelerimiz ise çoktan bitmiş, güneş de usulca gökyüzünden elini ayağını çekmek üzere. Ayrılık vaktinin geldiğinin farkına da o an varıyoruz. Kadir Kelleci’nin aştığı dalgaları düşünürken, bir anda gözüm denize kayıyor. Su hala sakin. Kadir Kelleci’nin ise önünde hala aşması gereken onlarca engel var. Yine de geçen senelerin acı tatlı çok şeyler öğrettiği Kadir Kelleci gelecekten umutlu; “yarının neler getireceğini kim bilebilir?” diyor; haklı da…
KADİR KELLECİ’NİN BİR GÜNÜ…
- Biyolojik saatten ötürü sabah 6.30’da kalkarım, hiç değişmez.
- Tesislerde takım kahvaltısı 8:00’dadır.
Ben de 8:00’a kadar muhakkak bir kahve içerim. Kahvemi içerken de kitap okurum.
- Kahvaltımda yumurtayı asla eksik etmem. Keza peynir, şekersiz bal ve hindistan cevizi yağı da vazgeçilmezlerimdendir.
- O gün uzun bir antrenman varsa müsli yerim.
- 10:00’a 20 kala antrenman için hazırlanmaya başlarım. Bisiklet ve lastik kontrol vs.
- Saat 10:00’ı gösterdiğinde takımca antrenmana hazır oluruz.
- Genelde antrenman bir buçuk saat kadar sürer. Saat 14:00’da takım tesisimizde fabrika restoranında öğlen yemeğini yeriz.
- Kulübün saat 16:00’a kadar dışarı çıkmama kuralı vardır, o kurala sadık kalarak çok yorgun değilsek dinlenip oyun yahut varsa bisiklet yarışlarını izleriz.
- 16:00’dan sonra yöneticililerimizin de gitmesiyle biraz daha kuralcılıktan çıkıyor, rahat oluyoruz.
- Eğer 16:00’dan sonra hava müsaitse ben genelde dağ bisikletimle çarşıya çıkmayı tercih ederim.
- İzmit şehir merkezinde sahilde kahve içer, keyifli vakit geçirmeye çalışırım.
- Akşam 19:00 gibi de takım arkadaşlarımızla bir araya gelir, çay kahve içeriz.
- Saat 22:00’da yeniden kitabımı okur, yeniden hayallerime dalarım.
E-Posta bültenimize abone olun, en son haber ve röpörtajlardan ilk sizin haberiniz olsun!