Fransa Bisiklet Turu organizatörü A.S.O., her sene Ekim ayında, bir sonraki Temmuz sıcağında koşulacak yarışın parkurunu görkemli bir toplantıyla açıklar. Birçok favori, yarışçı, eski şampiyon ve basının da katıldığı bir etkinlikle 2018 parkuru Paris’te açıklandı.
Ertesi yılın parkuru açıklanmadan önce spekülasyonlar havalarda uçuşur. Bu sene için de, Mont Ventoux’nun çıkılacağı ve L’Alpe d’Huez’in aynı etapta iki kez tırmanılacağı dedikoduları vardı ama ikisi de tutmadı. Ventoux yok, L’Alpe ise sadece bir kez geçilecek. Etaplara dalmadan önce biraz sayılara bakalım.
Fransa Turu 2018, alıştığımızdan bir hafta geç olarak, 7 Temmuz’da Fransa’nın Vendée bölgesinde start alacak ve 29 Temmuz’da Paris’te bitecek. Gecikmenin nedeni, yarışın Rusya’da yapılacak futbol Dünya Kupası’yla çok çakışmaması ve TV ratinglerinde geri düşmemesi isteği. Maalesef Tanrı futbolun hala cezasını vermediği için, sevgili sporumuz bisiklet bu gibi durumlarda hala bir adım geri atmak zorunda.
Yarışın 21 etabında toplam 3.329km koşulacak. En uzun etap 231km’lik Fougeres – Chartres arasında geçilirken, en kısa yol etabı Pireneler’deki 65 km’lik dağlık Bagneres-de-Luchon – Saint-Lary-Soulan (Col de Portet) parkuru olacak. Bu sene 22 takımdan sekizer sporcu kozlarını paylaşacak. UCI, biraz da ASO’nun baskısıyla, yeni sezonda Büyük Turlar’ın 8, haftalık turlarınsa 7’şer yarışçıyla yapılmasına karar verdi. Bu değişikliğin Tour de France’a ciddi etkisi olacağı düşünülüyor. Şimdiye kadar kullanılmamış üç yeni yokuş parkura alınırken (Pl. des Glieres, Col du Pré ve Col de Portet), Arras – Roubaix etabında toplam 21,7km pavé sektör yer alacak. Ayrıca bir TTT (35 km) ve bir de ITT (31km) koşulacak. İlk dinlenme günü Alpler’in eteğindeki güzel Annecy’de, ikincisi ise güneyde, surlarla çevrili ortaçağ kenti Carcassonne’da.
Son yıllarda TdF bir sene ülke dışında bir sene ülke içinde başlıyor. Hatta bu “Grand Départ” adıyla 2-3 etaplık bir bölge turu olarak pazarlanıyor. Geçen sene Düsseldorf’dan start almıştı, yarış bu sene Fransa’nın ilginç bölgelerinden Vendée’de koşulacak üç etapla başlayacak. Zaten, beş dakikalık bir İspanya ziyareti haricinde 105. Le Tour tamamen Fransız topraklarında geçecek.
Vendée (“VAN-DE” olarak terennüm ediliyor) Batı Fransa’da, yüzünü Atlas Okyanusu’na, sırtını anakaraya dönmüş, geçmişinde tarım ağırlıklı, bugün turizm ve tarım odaklı bir ekonomiyle geçinen bir bölge. Tarihi oldukça kanlı. 1789 Fransız İhtilali’nden sonraki ilk birkaç yıl devrimi destekleyen halk, ekonomik durumun düzelmemesi ve merkezi hükümetin Katolik Kilisesi’ne aldığı sert tavır yüzünden huzursuzdu. Zorunlu seferberlik kararı da üstüne tuz biber ekti. Üstüne bir de 1793 yılında sevgili kralları XVI. Louis giyotinde can verince kilisenin ve bölgedeki kralcı soyluların da gazıyla halk ayaklandı. Devrim hükümetinin son derece sert cevap vermesi sonucu yedi yıl içinde Vendée’de yaklaşık 200.000 erkek, kadın ve çocuk katledildi. Günümüzde savaşın ve sonraki katliamların “soykırım” sayılıp sayılmayacağına dair tartışmalar devam ediyor. Ama Fransa gibi üniter ve merkezci bir idarenin kendi halkına soykırım uyguladığını kabul etmesini elbette beklemiyoruz.
Vendée’nin acılı hikayesine başka zaman devam edelim ve yarışa geçelim. İlk planda yarışın Noirmoutier Adası’ndan başlayıp meşhur Passage du Gois yolundan anakaraya geçmesi planlanmıştı. Fakat Dünya Kupası nedeniyle yarış bir hafta ileri çekilince, okyanusun gelgit takvimi daha önce iki kez Fransa Turu’nda yer alan bu tehlikeli geçişin kullanılmasını imkansız hale getirdi. İlk iki etabın düz olmasından hareketle, sprinterlere uygun olacağını söyleyebiliriz ama okyanus kıyısından geçen rota ve bölgenin kuvvetli rüzgarlara sahip olması bu senaryoyu bozabilir. Büyük takımların çok dikkatli olacağı kesin. Ve Giro 2017’den hatırlayacağımız gibi, etap sonlarına doğru sert bir çapraz rüzgar olursa Quick Step herkese çok çok tatsız anlar yaşatabilir.
3. etap iki yıldır ara verilmiş olan takım zamana karşı (TTT). Erman Kunter’in basketbol takımının başında ciddi başarılar elde ettiği Cholet şehrinde (Vendée isyanının da merkezidir çaktırmayın) 35 km’lik oldukça inişli çıkışlı bir parkur koşulacak. Uzun sayılabilecek bu rotada bazı takımların ciddi zaman kaybedeceklerini rahatlıkla varsayabiliriz. O takımlardan biri Roman Bardet’nin lideri olduğu “A-JE-DÖ-ZER” olur mu dersiniz? Bence çok mümkün. Fransızların son genel klasman umudu daha üçüncü günden hüsran olabilir. Tabii onunla beraber L’Equipe gazetesi ve tüm Fransa… Hehe!! Yeterince sportif başarı yaşamayan bir ülkede, Fransız hocalarca eğitilmiş yazarınızın ergenlik dertlerini böyle unutmaya çalışmasını çok fazla ayıplamamanız ricasıyla ilk haftaki etaplara devam edelim.
Yarışın ilk 10 günü rouleurler ve kuvvetli sporculara/takımlara uygun. Dördüncü etap yeni UCI Başkanı Lappartient’in hatırına memleketi Sarzeau’da bitecek. Sprint olma olasılığı yüksek. Lorinet – Quimper etabı ise Christian Prudhomme’un deyişiyle “Ardennes Klasikleri”ni hatırlatacak. Dar ve inişli çıkışlı yollarda geçecek 203km’lik bir yarı klasik bizi bekliyor. 6. etap yokuşsuz Brötanya’nın gururu, meşhur Mur de Bretagne’da bitiyor. Fransa Turu’nda daha önce defalarca yer alan bu meşhur “duvar”a biri finiş olmak üzere iki kez çıkılacak. O saate kadar yarıştan atılmadıysa Peter Sagan’ın kazanma olasılığı yüksek. 7. ve 8. etaplar sprinterlere uygun gözüküyor. İlki UNESCO Dünya Mirası’na kayıtlı, muhteşem gotik katedraliyle bilinen Chartres kentinde (2012 Wiggo ITT zaferini hatırlayan?), diğeri Jules Verne’in memleketi Amiens’de son bulacak.
TdF’ın 9. gününde artık iyice kuzeye gelmiş olacağız. Bisiklet sporunda “Kuzey Fransa” bize iki şey çağrıştırır: “Roubaix” ve “Pavé”. Tour tarihinin en sert arnavut kaldırımlarının yer alacağı Arras-Roubaix etabı gerçekten birçok sporcuyu ürkütüyor. Toplam 15 kısımda 21,7km pavé sektör geçilecek. Mon-en-Pevele, Pont-Thibaut, Templeuve, Cysoing ve Camphin-en-Pevele kemik sarsma bölümlerinden bazıları. Herhalde Kolombiyalılar ve İspanyollar’a acıdığı için olacak, Thierry Gouvenou Carrefour de l’Arbre’ı parkura eklememiş. Etap Roubaix velodromunun hemen dışında bitecek. Yarışın kilit etaplarından biri olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Pavé şöleni tüm kazanan ve kaybedenleriyle bittikten sonra dileyen Dünya Kupası Finali’ni seyredebilir.
Annecy’deki dinlenme gününden sonra, dokuz gün boyunca liderlerini çeken rouleurler görevi dağ keçilerine bırakacaklar. Elbette, sekiz kişilik takımlarda bu dengenin nasıl tutturulacağı ayrı bir soru. Takım kurarken düz yol kaptanlarına mı yokuşçulara mı ağırlık verilecek? Yokuş domestikleri son derece zorlu geçmesi beklenen/umulan ilk dokuz etaptan sonra ne kadar zinde kalacaklar? Roubaix’ye kadar, normalden bir kişi eksikle takım liderini korumaya çalışan düz yolcular dağlara gelindiğinde havlu atacaklar mı? Belki de, yarışın bu seneki heyecanı biraz da bu parametrelerde yatıyordur. Takımların sekiz kişiye inmesiyle, son yılların en kısa Tour de France’ının koşulacak olması birbirinden bağımsız değil diye düşünüyorum. Prudhomme ve Gouvenou, gücü ve yarışı kontrol etme kabiliyeti azalmış takımlara en azından kilometre açısından biraz destek çıkmışlar gibi gözüküyor. Aslında, son yıllarda, hemen hemen Büyük Turlar’ın hepsi daha kısa, sert, hareketli etapları mönülerine alır oldu. Angelo Zomegnan’ın Giro’09’da koşturduğu 83km’lik Blockhaus etabıyla başlattığı trend Fransa’ya da sıçramış durumda. Eğer bu seneki kumar tutarsa, önümüzdeki yıllarda 250km’lik dağ etaplarına bir daha zor rastlarız.
Alpler dedim ama 3 etapla geçileceğini söylemedim. Finişler sırasıyla Le Grand Bornand, La Rosiere ve L’Alpe d’Huez. 10. Etabın ortalarında çıkılacak Plateau de Glieres ilk defa çıkılan bir yokuş olması yanı sıra 2km’si tamamen toprak bir satıhta geçecek. 159km’lik bu parkurun ortasında yer alan Glieres belki de daha sonra çıkılacak Romme ve Colombiere öncesinde çatışmayı başlatacak yer olacaktır. Alpler’in ikinci etabı 108km. Kış Olimpiyatlarına ev sahipliği yapan Albertville’den çıkıp bir “Medio Fondo” yapar gibi sert tempoya Montée de Bisanne, Col du Pré (ilk kez çıkılıyor), Cormet de Roseland ve göreceli olarak daha yumuşak gözüken La Rosiere’e tırmanılacak. La Rosiere, birkaç yıl önce Tour de l’Avenir’de kullanılmıştı ama TdF’da ilk kez yer alacak. Çok aktif bir üç saat bizi bekliyor.
Doğu Fransa Alpleri’ni -adı üstünde- “Huez Alpi”yle bitirmeyecektik de ne yapacaktık? 175km’lik etap, Tour klasikleri Madeleine ve Croix de Fer’i geçtikten sonra bisiklet tarihinin belki de en iyi bilinen yokuşuna; 21 firkete virajlı, 13,8km uzunluğunda, %8,1 ortalama eğimli “Hollanda Dağı”na saracak. Acaba Tom Dumoulin veya başka bir Hollandalı bu kez vatandaşlarını sevindirir mi?
Le Tour bu sene Güney Fransa ve Akdeniz kıyılarını pas geçiyor. Pireneler’e Valence sprint etabı ve yokuş finişli Mende etabıyla geçiliyor. Mende son yıllarda çok sevilen bir finiş oldu. 1995’de Laurent Jalabert’in kazandığı ve artık onun adıyla anılan “Montée Jalabert” 2005, 2010 ve 2015’den sonra bir kez daha patlayıcı gücü olan yokuşçulara gülecek (yokuşun asıl adı mealen Yeni Haç Beli). Massif Central bölgesinde olduğumuz için çok yüksek olmasa da burada da yokuşlar var. Son dinlenme gününden önce inişli çıkışlı bir etapla Millau’dan Carcassonne’a giderken (Millau viyadüğü bir estetik ve teknoloji harikasıdır) Pic de Nore da çıkılacak.
Artık yarışın son haftası geliyor ve parkur 17. etap’ta Carcassonne’dan Bagneres-de-Luchon’a yani Pireneler’e geçecek. 218km’lik mücadele sakin başlayacak ama son altmış kilometre içinde Col de Portet d’Aspet, Col de Menté ve Col du Portillon gibi üç sert yokuşun ardından on kilometrelik ok gibi bir iniş bizi bekliyor. Ve ardından yılın en merak edilen etabına geliyoruz. Toplam altmış beş kilometre, yani iki saatlik bir etap. İttir kaktır bir futbol maçı süresi. Ama 38km’si yokuş. Sırayla söyleyelim: Col de Peyresourde ve hemen devamı olan Peyragudes, ardından Val Louron-Azet ve son olarak da Col de Portet. “Contador olsaydı” diye başlamak istiyor insan ama maalesef. Genel klasmandaki zaman farkları hala yakınsa müthiş bir mücadele olması beklenebilir, hem de ilk kilometreden itibaren. Ve eğer ön tarafta süper bir yarış çıkarsa grupetto zaman sınırına da takılabilir.
Paris’den önceki son sprint etabı Trie-sur-Baise – Pau arasında. Trie-sur-Baise 2011 yılına kadar Fransa’nın “Domuz Başkenti” olarak anılmasına yol açan bir festivale ev sahipliği yapan bir kasaba. Ağustos ayındaki festivalde “en iyi domuz bağırışı taklidi”, “en iyi domuz kostümü”, “en iyi domuz bilmemnesi” gibi yarışmalar yapılırken elbette bir yandan da eti pazarlıyorlarmış. Evet dinimizce öyledir böyledir ama yiyen yiyor. Üstelik “porcelet” denilen, sadece sütle beslenmiş domuz etinin çok daha yumuşak olduğu söyleniyor. Kendi pisliğini yemiyorsa, hani sadece sütle besleniyorsa, temizse hayvan hala mundar sayılır mı diye Diyanet’in danışma hattına telefon açılabilir. Tamamen meraktan, yoksa tööbe yemem!
19. etap Lourdes – Laruns arasında ve 200km. Pireneler’de yakinen tanıdığınız üç yakışıklı var. Aspin, Tourmalet ve Aubisque (Siz katilsiniz!!!). Bir gün önce 65km’de heba olanlar bu kez uzun bir dağ etabında mücadele edecek. Ama akılları da ertesi günkü tuhaf bireysel zaman karşı (ITT) etabında olacak. St. Pierre-sur-Nivelle – Espelette arasındaki 31km alıştığımız ITT’lere pek benzemiyor. Hemen hemen hiçbir noktası düz değil. Doğrudan seksen metre irtifa alınacak bir yokuşla başlayıp inişle devam eden, son bölümünde %9 eğimli bir kilometrelik tırmanış bulunan, yetmezmiş gibi yine sıkı bir iniş ve yokuşla son bulacak tuhaf bir parkur. Profilden bu kadar anlayabildim. Yokuşta patlayıcı gücü yüksek “puncheur”ler daha avantajlı gözüküyor. Etapla ilgili son not: Finiş kenti Espelette çok özel ve sadece bu bölgede üretilen kırmızı biberiyle tanınıyor. Memleket dahilindeki tüm isotçulara duyurulur.
Fransa Turu 2018 galibini Bask Ülkesi’nin kendine has kırmızı biber dolu toprakları tayin etmiş olacak çünkü ertesi günkü klasik Champs Elysées etabıyla yarış sona erecek.
Parkur yokuş çıkabilen TT’cilerden çok düzde de sert çevirebilen yokuşçulara daha uygun gibi gözüküyor. Yani bir yokuşçu parkuru daha. Yenilikçi, modern ve atak yapmayı heveslendirecek bir rota çizilmiş. Bu açıdan Thierry Gouvenou’yu kutlamak gerek. İki senedir Tour parkuruna hoş dokunuşlar yapıyor. Hatta 2018 rotasının, önümüzdeki yıllarda Büyük Turlar’ın koşulmasında önemli bir dönüm noktası olacağını öngörebiliriz. Sadece 31km’lik bir bireysel saate karşı olması rouleurler için bir dezavantaj. Üstelik düz bir rotada da koşulmayacak. Diyeceksiniz ki 35km’lik TTT var. Var ama özellikle Team Sky’ın Froome gibi bir yokuşçusunu sadece bu TTT ile elimine etmek mümkün değil. Tom Dumoulin katılırsa ne olur? Olasılıkla ITT’de Froome’u rahat geçer, TTT’de az farkla geçilir, dağlarda ise zaman kaybeder. Sonunda ne olur tabii bir şey diyemiyorum. Ama bireysel zamana karşı etabı 50km civarında olsaydı, Bergen’de zor bir parkurda şampiyon olan Hollandalı’nın katılma olasılığı daha yüksek olurdu.
Yokuş uzmanlarının şansını olumsuz etkileyebilecek şey ilk hafta ve sonundaki Roubaix etabı. Quintana, Bardet ve Rigo gibi küçümenlerin hiç alışkın olmadıkları bir yer. Froome’un da pavé’lerde uçmasını beklemiyoruz gerçi ama, Geraint Thomas başta olmak üzere kendisine kol kanat gerecek takım arkadaşları olacaktır. Froome’dan sonra -Dumoulin’in katılmayacağını varsayıyorum- Richie Porte’un şansı var ama her büyük yarışta bir felaket yaşıyor. Bardet, Quintana ve diğerleri ise TTT ve pavélerde Froome’a zaman kaybetmezlerse şanslarını Espelette’deki son zamana karşıya kadar taşıyabilirler.
Le Tour de France 2018 parkurunun bana düşündürdüklerini elimden geldiğince yazıya dökmeye çalıştım. Haziran 2018 sayısında bu kez favorileri tartışmak üzere…
E-Posta bültenimize abone olun, en son haber ve röpörtajlardan ilk sizin haberiniz olsun!