Bisiklet ve edebiyat öteden beri dirsek temasında ola gelmiştir. Öyle ki Fransız edebiyat eleştirisi teorisyeni filozof Roland Barthes, 1957 yılında yayımlanan günümüz kültürüne karşı yazılmış eseri “Çağdaş Söylenler”de “Destan Olarak Fransa Turu” başlığı altında bisiklete yer verir. Modern İtalyan Tarihi profesörü John Foot’un İtalya Bisiklet Turu tarihini yazdığı eseri “Pedalare Pedalere” de bir spor kitabı olmanın çok ötesine geçmiş, otoriteler tarafından edebi bir eser olarak kabul görmüştür. Tim Krabbe’nin 1978’de yayımlanan, İngilizceye ise 2002 yılında çevrilen kitabı “The Rider”, yahut Matt Seaton’ın kaleme aldığı ve bir adamın amatör bisiklet yarışlarıyla obsesif bir takıntı haline gelen ilişkisini anlattığı otobiyografik eseri “The Escape Artist: Life from the Saddle” gibi güzide kitaplar ilk anda akla gelen, bisikleti merkez almış edebi eserler olarak karşımıza çıkar. Bu örneklerin sayısını arttırmak mümkün. Bulması zor olan ise ülkemiz adına benzer eserlerin varlığı.
Foto: Cumhuriyet Arşivi
Kendi bisiklet tarihimize ve kültürümüze dair yazılmış eser sayısı neredeyse bir elin parmağını geçmiyor. Birkaç örnek vermek gerekirse; Nail Bülbül’ün kaleme aldığı ve geçmiş sayılarımızda yine bu başlık altında sayfalarımızda konuk ettiğimiz, “Osmanlı’dan Bugüne Türk Bisiklet Tarihi”, Eski Türkiye Bisiklet Federasyonu Başkanı Ergun Hiçyılmaz’ın yazdığı “Türkiye’de Bisikletin Yüzyıllık Tarihi” ya da dergimizin yayın kurulu üyesi ve yazarı Aydan Çelik imzalı “Bi Tur Versene.” Ancak mevcut kaleme alınmış eserler arasında biri özellikle üzerine inşa edildiği konu itibariyle diğerlerinden ayrılır. Bisikletle dolu bir geçmişe sahip Feyzi Açıkalın’ın kaleminden çıkan “Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nun 50 Yıllık Öyküsü” kitabı, Türk bisikletinin günümüze taşınan en önemli organizasyonunun tarihine ışık tutmakla kalmıyor, aynı zamanda bisiklet tarihimizde önemli bir boşluğu da dolduruyor. Eser spesifik manada Türkiye Bisiklet Turu üzerine kurulmuş gibi gözükse de diş hekimi, bisiklet tutkunu ve Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı Feyzi Açıkalın’ın kitap ön sözünde de belirttiği gibi eserin sayfaları arasında yalnızca tur işlenmiyor. Kitap dahilinde o sezonun yarışları hakkında da bilgi almak mümkün, yarışçıları hakkında da. Kitap ön sözünde neredeyse 60 yıllık bir Türkiye bisiklet tarihi özetinin ortaya çıktığını belirten Feyzi Açıkalın cümlelerine şu sözlerle devam ediyor, “Ana karakterlerini sporcu ve idarecilerin oluşturduğu, anlatıya ara sıra girip çıkan yan öğelerle kurgunun oluşturulduğu bir roman gibi.”
Feyzi Açıkalın’ın kaleminden dökülen satırlarla konuk olduğumuz Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nun 50 yıllık öyküsünün başlangıcı dönemin federasyon başkanı Talat Tunçalp’in gayretleriyle olur. O dönemki adıyla Marmara Turu’nun ilk müjdesi de Cumhuriyet Gazetesi’nin 5 Haziran 1963 tarihli spor sayfası haberiyle verilir. “8 etaplı Marmara Turu’na 44 bisikletçi giriyor…” 1964’ten beri yarışmacı bisikletin takipçisi olduğunu belirten Feyzi Açıkalın, o günlere dair anılarını şu sözlerle paylaşıyor bizlerle, “O yıllarda da evimize giren Cumhuriyet gazetesi – ki Marmara Turu adıyla başlayan Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nun basın sponsorluğunu yapmaktaydı – yarışı neredeyse tam sayfa halinde verirdi. Belki de fotoğraflarla desteklenen bu anlatım beni etkilemiştir. Bunun dışında, evinin önünde uluslararası bisiklet yarışı etabının sonlandığı bir çocukluk geçirdiğimi de eklemeliyim”
Foto: Miroir du Cyclisme – Joop Zoetemelk
Kitabın bilgi toplama aşamasında Feyzi Açıkalın’ı olumlu yönde en fazla şaşırtan, yakından tanıma fırsatı bulduğu eski milli sporcu ve dönemin Federasyon Başkanı Talat Tunçalp olmuş,” Talat Tuncalp’ı hiç tanımadığımı anladım. Çağının büyük bisikletçisinin çok genç yaşta inisiyatif alarak Türk bisiklet sporunu yönetmeye de soyunması benim için yeni bilgiydi. Tuncalp ününün getirdiği güç ile bisiklet sporunu her anlamda kontrolünde tutarken, sporu yöneten devlet aygıtı ile de mücadele etmiş. Tur düzenleme fikri için ise bugün hiç beklemediğimiz bir ülkeden, Mısır’dan esinlenmiş.”
11 Haziran 1963 günü İstanbul – Tekirdağ arası etapla başlayıp, 19 Haziran İzmit – İstanbul etabıyla sonra eren ve Türk bisikletine Talat Tunçalp’in bir mirası olan bugünkü adı Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu, o dönem Marmara Turu, yıllar içinde kendi hikaye ve kahramanlarını da yaratır. Bunlardan biri ve belki de en mühimi 53 yıllık Türkiye Turu’nun ilk etap galibi Rıfat Çalışkan’dır. 9 Haziran 2009 yılında kaybettiğimiz Rıfat Çalışkan, yalnız Türk bisikletinin değil, belki de dönemin spor camiasındaki en önemli simalarındandır. 1971 İzmir – Akdeniz Oyunları’nda bisiklet milli takımına bisiklet verecek kadar spora yatırım yapan ODTÜ üniversitenin bir parçası olmaktan dolayı memnuniyetini dile getiren Feyzi Açıkalın, kitabının ön sözünde ODTÜ spor salonunun bir köşesinde yer alan bisiklet odasında yabancı posterler yerine çoğunlukla Rıfat Çalışkan’ın önde olduğu Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu fotoğrafları olduğunu yazıyor.
Feyzi Açıkalın günümüzde Talat Tunçalp ve Rıfat Çalışkan gibi ilham kaynağı değerlerin spor camiası içinde gittikçe azalmasını ise Türkiye’nin 1970 ve 80’lerden sonra dünyadaki hızlı değişime yalnızca tüketim toplumu olarak ayak uydurmaya çalışmasına bağlıyor ve görüşlerini detaylandırıyor, ” Türkiye, sporun gelişme koşulunun altyapıyı iyi kurmak, yurt düzeyinde yaymak ve teknolojiden, bilimden yararlanmaktan geçtiğini ıskalamış. Böylece de başarılar hep rastlantılara kalmış ve kısa erimli olmuş. Mutlaka çok yetenekli sporcular her devirde yine çıkmış ama bu kez mücadele edecekleri alan ve nitelikli sporcu sayısı çoğaldığı için yalnızca ülke çapında birer yıldız olarak kalmışlar.”
Bu noktadan hareketle Feyzi Açıkalın’a TUR’un ilk gerçekleştirildiği 60’lı yılların başından günümüze kadar ki gelişim sürecini soruyoruz. ” Tur, özellikle 2008 yılından başlayarak çok önemli gelişmeler kaydetti. Eurosport’un rahmetli İngiliz yorumcusu David Duffield ile İstanbul’daki karşılaşmamızda, ‘Mademki bu Tur bunca yıldır düzenleniyordu, siz neredeydiniz?’ diye soru yöneltmesini hiç unutamıyorum. Gerçekten de Türk sporunun en eski ve aralıksız düzenlenen uluslararası organizasyonu olan Tur, yabancı bisiklet dünyasında yeterince tanınmıyordu. 2008’den sonra bambaşka bir anlayışla düzenlenmesi her anlamda ülkemize prestij kazandırdı. Ne yazık ki ülkemizin son yıllarda yaşadığı değişime ve onun getirdiği sorunlara bağlı olarak yabancı etkileşimi ve katılımı olan her alanda olduğu gibi sporda da sorun yaşıyoruz. Umarım bu bir geçiş dönemidir.”
Foto: Cumhuriyet Arşivi
1965’te Türkiye Turu, 1968’de Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu ismini alan TUR, yıllar içinde pek çok genç yıldızın da doğuşuna tanıklık eder. TUR’a ilk yabancı sporcu katılımının ilginç hikayesine tanıklık ettiğimiz kitabın sayfaları ilerledikçeyse bizleri ileride Fransa Bisiklet Turu kazanacak 21 yaşındaki genç Hollandalı Joop Zootemelk, Alman sprint efsanesi Olaf Ludwig, büyük Rus şampiyon Vladimir Osokin ve 2012 Londra olimpiyatlarının altın madalya sahibi bisikletçisi Kazak Alexander Vinokourov gibi yüksek profilli sporcular karşılıyor. Bu isimlere ek olarak Çetin Yüce, Erol Küçükbakırcı ve Ali Hüryılmaz gibi döneminin en başarılı Türk bisikletçileri de kaynak kitap olma iddiasındaki eserin sayfaları arsında yerlerini hikaye kurgusu içinde alıyor. Feyzi Açıkalın’a göre eser tam da bu noktada referans bir kaynak halini almış. “Tur ya da geniş anlamda Türk bisiklet tarihine ilişkin bir sorgulama yapıldığında, çok sınırlı kişinin referansı geçerli oluyordu. Sporcular her dönemde yalnızca kendilerine ilişkin bilgi ve belgeyi derlemiş, kendisinin dışındaki sporcuların derecesi onu ilgilendirmemişti. Her nedense, kitap çalışmam sırasında ulaşmaya çalıştığım döneminin yıldız sporcuları, bu belgeleri bile paylaşmaktan kaçındılar. Böyle yaptıklarını, daha sonra sosyal medyada yayımladıkları, sözü geçen fotoğrafların varlığından anlayabildim.”
Söz kitabın yazım aşamasındaki zorluklardan açılmışken, en önemli kaynağı Cumhuriyet Gazetesi arşivi olan Feyzi Açıkalın’a kaynak tarama sürecinde nasıl bir yol izlediğini sormadan edemiyoruz. ” Cumhuriyet gazetesi arşivi en önemli kaynağım oldu. 1964 yılında okuduklarımı 50 yıl sonra “elimle koymuş gibi bulmanın” zevkini, o, ciltlerle dolu serin ve tozlu odalarda tatmak paha biçilmezdi. Arşivini dijital ortama taşımış Milliyet, Hürriyet gibi diğer gazeteler ise sonraki yıllar için işime yaradı. Eğer bisiklet federasyonundan yararlanıp yararlanmadığınızı soracaksanız, size “ne yazık ki hayır!” diyeceğim. Federasyondaki arşiv ya talan edilmiş ya da zaten hiç olmamıştı. 1975’ten sonraysa kendi arşivimden ve fotoğraflarımdan yararlandım. Kimsede olmayan sonuçlar ve listeler tuttum. “
Foto: Cumhuriyet Gazetesi
Kitabın neredeyse “baş kişisi” diye nitelediği Rıfat Çalışkan’ın özel fotoğraf arşivini cömertçe açan ailesi, Çalışkan’ın yakın arkadaşı Çetin Yüce ve bir başka değerli bisikletçi Yusuf Ecevit’in bilgi ve fotoğrafları Feyzi Açıkalın’ın kitabın oluşum aşamasında yararlandığı diğer kaynaklar olmuş. Buna karşın araştırma çalışmaları her zaman kolay bir süreç olmamış Feyzi Açıkalın için, bunda spor basının da rolü yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. ” Spor basını da, Tur’daki Türk bisikletçisinin yıllar içinde azalan başarısına koşut olarak bisiklet sporuna çok daha az yer vermeye başlamış. İşin daha da kötüsü, basın, yanlış demeyelim ama eksik bilgi vermiş. Yabancı sporcunun ismi doğru yazılmamış. Turu en iyi derece ile bitiren Türk sporcunun adı verilirken, genel klasman birincisi örneğin, “Rus sporcu!” diye anılmış. Beni en çok zorlayan bu “isimsiz kahramanları!” bulmak oldu.”
Son olarak Feyzi Açıkalın’a TUR’un geldiği son noktayı ve tünelin ucunda bizleri neyin beklediğini soruyoruz, ” En zor soruyu en sona saklamışsınız” diyor Feyzi Açıkalın ve devam ediyor, ” Çok belirgin örneklerle başlayalım: Nasıl ülkeye Batı Avrupalı turist gelişi azaldıysa; uluslararası toplantılar, kongreler, spor organizasyonları katılımcı azlığı ve öne sürülen bazı güvenlik gerekçeleriyle iptal edilmekteyse, vatanı Batı Avrupa olan bisiklet kulüplerinin katılımında da sorunlar yaşanabilir. Ülkenin yaşadığı sorunlardan soyutlanamayacak tur organizasyonunun, saydığım olumsuzluklardan en az düzeyde etkilenmesi herkes gibi benim de en büyük dileğim. Çıtası çok yükselmiş ve ülkenin bir değeri haline getirilmiş olan Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nun en azından bu düzeyini korumak ise “ehil ellerde” yönetilmesi koşulunu getiriyor. Galiba en büyük sorun da bu olacak…”
Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nun 50 Yıllık Öyküsü kitabının yazarı Feyzi Açıkalın