Bizimle iletişime geçin

Profiller

SEYİT KIRMIZI

50 yılı aşkın tarihiyle Türkiye Turu pek çok Türk bisiklet efsanesinin izlerini taşır.
Seyit Kırmızı da o isimlerden biri. TUR’un yaşayan en eski Türk şampiyonuyla tanışın.

Fotoğraf ANADOLU AJANSI

Cyclist Türkiye: Öncelikle kendinizden ve sporculuk geçmişinizden bahseder misiniz?

Seyit Kırmızı: Şu an bir çiftliğim var, çiftlikte çalışıyorum. Sağlım da yerinde şükürler olsun. Bisiklet sporuna ise 1967’de başladım. 76 yılına geldiğimde bu spora hem antrenör hem de sporcu olarak hizmet etmeye başladım. Bisiklet sporundan kopuşum 1977’de oldu. O dönem İsviçre Turu’na gittik, kazanabileceğim bir turda maalesef 11’inci oldum.

Turun tırmanış etabında üç kişiyle kaçtık. Alp dağlarını çıkıyorduk. Aşağıda hava güzeldi ama yukarıya bir çıktık; fırtına, kar. Yanımdaki sporcuların antrenörleri geldi, ısıtıcılar verdi, yağmurluklarını giydirdi. Yanındaki adamın eline ısıtıcısı sürülüyor, bacağına eşofman giydiriliyor, sen adam arıyorsun yok. Ben zaten psikolojik olarak sporu orada bıraktım.

Yine de, kariyerim boyunca defalarca Türkiye şampiyonu oldum. 1974 yılında 10. Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nu kazandım. Keza, Akdeniz Bisiklet Turu’nu kazandım. Yurt dışında da bir hayli önemli sonuçlara imza attım.

“Ben yapı olarak hem saate karşıyı iyi koşardım hem de yokuşçuydum. Kaçtığım zaman giderdim. “

Cyc: 1974 yılındaki Türkiye Turu şampiyonluğunuza dair anılarınızı bizimle paylaşır mısınız? Nasıl bir yarış olmuştu, etaplar nasıldı?

SK: O sene yarışta 18 takım vardı. Yarış Ankara’dan başladı İstanbul’da sona erdi. Ankara – Eskişehir, Eskişehir – Bursa, Bursa – Balıkesir, Balıkesir – Edremit, Edremit – Çanakkale, Çanakkale – Tekirdağ ve Tekirdağ – İstanbul şeklindeydi rota. Ben yapı olarak hem saate karşıyı iyi koşardım hem de yokuşçuydum. Kaçtığım zaman giderdim. Zaten liderliği de Çanakkale etabından bir gün önce, Edremit’teki 30km’lik saate karşıda aldım. O gün saate karşıda en yakın rakibime bir dakika fark atarak birinci oldum. Ertesi gün yokuşlu yollarda sarı mayomu korudum ve TUR’u kazandım.

Cyc: Türkiye Turu’na dair unutamadığınız bir anınız yahut başınızdan geçen ilginç bir olay var mı?

SK: Ben ilk Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nu 68’de koştum. O zaman dünyanın bir numaralı adamları geldi yarışa; Joop Zoetemelk, Fedor Den Hertog, Bulgarların bir numarası Dimitar Kotev… Ama 1970’de bugün bile unutamadığım bir olay yaşadım. Sarı mayo üzerimdeydi, Tekirdağ’ya girerken mayoyu kaybettim. O anı hiç unutmam. O dönem idarecilerin, antrenörlerin bizim ismimizin üstüne bir başka isim gelmesin diye ayak oyunları vardı. Başımızda da bir idareci, antrenör yoktu, sarı mayo bendeyken İstanbul’a bir etap kala sinirlenip yarışı terk ettim.

“Ben ilk Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nu 68’de koştum. O zaman dünyanın bir numaralı adamları geldi yarışa; Joop Zoetemelk, Fedor Den Hertog, Bulgarların bir numarası Dimitar Kotev… “

Cyc: O dönem yarışlarda kullandığınız bisiklet ve ekipmanlar nasıldı?

SK: Şimdiki gibi 6.5kg değildi, 12kg’ydi bisikletler. Malzeme yoktu. Size şöyle anlatayım, yurt dışı yarışların start alanında, yabancı takımlar tarafından benim çok bisikletime bakılıp da, ayna takımımın, zincirimin değiştirildiği olmuştur. İmkanların kısıtlı olduğu yıllar
bize denk geldi maalesef.

Cyc: O dönemlerde arkadaşlıklar  nasıldı?

SK: Bizim zamanımızda arkadaşlıklar çok güzeldi. Ali (Hüryılmaz), Erol (Küçükbakırcı), Mevlüt (Bora)… Ali ne yazık ki vefat etti. Ali ile her sene muhakkak bir kez görüşür, oturur geçmişi yad ederdik. Aramızda hiç çekememezlik olmazdı. 

Cyc: Günümüzde bisikletçi olmayı kafasına koyan genç bir bisikletçi adayına neler tavsiye edersiniz?

Cyc: Benim şu an tek isteğim Spor Bakanlığı’nın 20-21 yaşına gelen çocukların üniversiteye gittikten sonra bisikleti bırakmasının önüne geçmesi. Bu kararın onayı federasyondan alınmalı. Milli olmuş, Türkiye’de çok zor değil zaten, üniversitede de beden eğitimine girmiş, ondan sonra işim garanti benim diyor. Elbette iyi bir şey çocuğun geleceğini garanti altına alması ama bunun bir düzenlemesi olmalı.

İkinci tavsiyem de, en iyisini yapsınlar. Her şeyden fedakarlık etsinler. Beş sene, sekiz sene bu fedakarlığı yapsınlar, ondan sonra meyvesini yesinler. Fedakarlık nedir; yemede, içmede, uykuda, arkadaşlıkta… Kendi sistemlerini kursunlar, o sisteme sadık kalsınlar. Başkası sana uysun sen sakın başkasına uyma.    

E-Posta Bülteni

E-Posta bültenimize abone olun, en son haber ve röpörtajlardan ilk sizin haberiniz olsun!

Bir sonraki:

FABIAN CANCELLARA

Kaçırmayın:

KAIRAT BAIGUDINOV

Yorumlar için tıklayın

Cevapla

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Öne Çıkanlar

Bağlan
E-Posta Bülteni

E-Posta bültenimize abone olun, en son haber ve röpörtajlardan ilk sizin haberiniz olsun!