GIRO D’ITALIA’YA ÖVGÜ

GIRO D’ITALIA’YA ÖVGÜ

Yazı Trevor Ward  Fotoğraf  Tapestry

Eğer Tour de France büyük turların kana kana içilen şampanyasıysa, Vuelta genç nüfusun ilgisini çeken Ritalin’i, Giro ise yangın riski teşkil eden fildişi sigara tutacağı ile eksantrik eski teyzesidir.

Herhangi bir bisiklet yarışı için tasarlanmış en zor rotalara sahip olan yarış Giro’dur – öylesine zorludur ki, 1914 edisyonunu her etapta ortalama 18 saat sele üstünde geçiren 81 bisikletçiden yalnızca sekiz tanesi bitirebilmiştir.

Aynı zamanda ilk ve tek kadın bisikletçiyi bünyesinde barından Büyük Tur da Giro olmuştur. Alfonsina Strada, 59 erkek rakibinin başaramadığı bir şeyi başarmış ve 1924 yılındaki yarışı tamamlamıştır.

Ve bisiklet tarihinin en iyi pembe dizisini besleyen de yine Giro’dur – bazıları buna tüm profesyonel spor tarihinin de en büyük hikayesi der – bilimsellik ve laiklik Coppi formuna bürünerek, gelenek, içgüdü ve din adına Bartali ile kafa kafaya gelir. Evet ikilinin rekabeti Fransa Turu’nda da yoğundu, ama 1940 yılındaki Giro’da, Coppi – Bartali rekabeti, birbirlerinin hayranlarından korunmak için koruma tutmayı gerektirecek kadar bir ulusu ikiye bölmüştür.

Fransa Turu’nun tüm ihtişama rağmen, Giro’nun sportif anlamda son yıllarda Tour’u gölgede bıraktığına karşı koymak zordur. Giro heyecanlı ve içgüdüleri baz alırken, Tour rakiplerin birbirlerinden ziyade kendi güç değerleriyle daha çok ilgilendiği, hesaplı bir geçit alayı haline gelmiştir.

İlk Giro, Tour’un açılışından altı sene sonra düzenlendi ve kısa sürede kendine has bir yer edindi. Eski şampiyonlardan uğla ustası Luigi Ganna, ilk İtalya Turu’nu kazandıktan sonra sponsor gazete Gazzetta dello Sport’un manşetlerini İtalya Turu hakkında söyledikleriyle süslerken- aktarılan söz: “Kıçım beni öldürüyor”, seyahat acentesi Thomas Cook varlıklı bisiklet tutkunlarına büyük tur deneyimi yaşamaları için misafirperverlik paketleri satıyor.

Yarışın geçen yılki 101’inci edisyonunda, Giro’nun Grande Partenza için seçtiği lokasyon çok büyük bir tartışma konusu yarattı. 1914 yılındaki yarışın korkunç parkurları kadar tartışmalı (sekiz etaptan beşi uzunluk olarak 420km’den daha uzundu), yahut 1924’te Strada hanımefendinin yarışa dahil edilmesi kadar radikal olsun ya da olmasın (Lombardiya Turu’nun iki edisyonunu tamamlayan Strada, yıldız isimlerin organizatörlerin teklif ettiği parayı yeterli bulmaması üzerine yarıştan çekilmeleriyle davet edildi) bu fikir, bir görüş meselesidir.

Ve Kudüs tercihi Giro’nun politik olarak tartışmalı ve potansiyel olarak tehlikeli bir bölgeyi ziyaret etmeyi seçtiği ilk zaman değildi. 1946’da yarış – tam anlamıyla – tartışmalı şehir Triestina’da pusuya düşürüldü. Tour de France bir sonraki yıla kadar devam etmezken, ‘bir şekilde, üç milyon bisikletlinin bulunduğu bir ülke olan İtalya’da yarış için bastırılamaz bir susuzluk hissedildi ve en büyük bisiklet festivali olan Giro 1946’da tekrardan düzenlendi’ diye yazıyor Herbie Skyes, Giro’nun tarihini kaleme aldığı kitabı Maglia Rosa’da.

Kaçınılmaz olarak, sonuç, daha önce ya da o zamandan beri koşulan herhangi bir Giro’dan çok daha farklıydı. Olay Trieste sınır kentine giden 12. etapta geçiyor. Savaş sonrası şehir ve çevresi Müttefikler tarafından kontrol edilen İtalya ile Yugoslavya arasındaki sınır anlaşmasının aracılık ettiği bölgelere ayrılmıştı (Berlin’e benzer bir tutum ile). Etap başlangıç şehrinden 40km sonra bisikletçileri kayaların ardına gizlenmek zorunda bırakan, şüpheli Slav sempatizanları tarafından pusuya düşürüldü. Olaylarda bir bisikletçi ise ciddi biçimde yaralandı.

Saldırganlar, organizatör ve yarışçıları ikilemde bırakarak sonunda kaçtı, – muhtemel başka tuzaklara karşı Trieste şehrine devam mı etmeli, yoksa etabı ve yarışı bu noktada bitirmeli miydi? Pelotonun büyük kısmı devam etmeyi reddetmesine karşın, tek bir bisikletçi eğer peloton Trieste’ye ulaşamazsa bunun daha feci sonuçlarının olacağını söyleyerek geri kalan herkesi ikna etmeyi denedi.

Eski şampiyonlardan Luigi Ganna ilk İtalya Turu sonrası söyledikleriyle yarışın sponsor gazetesi Gazetta dello Sport’un başlıklarını süslüyordu: ‘Kıçım beni öldürüyor’

O isim, Trieste doğumlu olan ve o dönem Wilier Triestina ticari takımı (Wilier adı İtalyan bisiklet tarihini yazan John Foot’un ‘Pedalare! Pedalare! kitabına göre meşhur ‘Uzun Yaşasın İtalya, kurtarıldı ve özgürleştirildi’ söyleminin kısaltmasıdır) adına yarışan Giordano Cottur’dur.

Cottur, organizatörleri bir uzlaşmaya varma konusunda ikna etti: Etap pusu noktasında bitmiş sayılacak, ama devam etmek isteyen bisikletçiler şehir merkezine kadar gidecek ve oradan itibaren yarışa devam etmeye izin verilecekti. 17 kişilik bir grup – tüm Wilier Triestina takımı dahil – teklifi kabul etti. Bir Amerikan ordusu aracının bitiş çizgisinin yedi kilometre gerisinde takip ettiği Cottur, Giro tarihinin en ünlü etabını “kazandı.”

Ancak “Mutlu son” trajedi ile noktalandı. Cottur şehirdeki velodromda kalabalık tarafından alkışlarla selamlanmış olsa da, Giro’nun şehre gelişi iki kişinin ölümünü tetikledi. Foot bize, Giro’nun Trieste ziyaretini, çoğu çağdaş hesap daha masalsı bir gerçeklikle sunuyor olsa da, kan dökülmesini bir şekilde provoke ettiğini belirterek hatırlatıyor. Sonuçta çok sevilen eksantrik yaşlı teyzenin bile bazen sorumlulukları olduğunu hatırlatmakta fayda görüyorum.

Benzer Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir