Bizimle iletişime geçin

Profiller

HANNAH GRANT

Eski Tinkoff-Saxo Bank ve şimdinin Mitchelton-Scott şefi Hannah Grant, Cyclist Türkiye’ye, Michelin yıldızlı restoran Noma’yı neden bıraktığını, Contador ile Sagan için yemek pişirmeyi ve Büyük Tur’lardaki bir gününü anlatıyor

Cyclist Türkiye: Şef olarak geçmişinizden bahsedebilir misiniz?

Hannah Grant:  Kopenhag mutfak enstitüsünde eğitim aldım ve 2003-2007 yılları arasında çeşitli restoranlarda çalıştım. Mezun olduktan sonra hedefim Michelin yıldızlı kadın bir şef olmaktı. Bu yüzden, 2007’de dünyanın en iyi iki numaralı restoranı Fat Duck’da çalışabilmek için İngiltere’ye taşındım. Ancak moleküler gastronomi dünyası kolay lokma değildir. Amerikalı ve şimdiki, eski eşimle tanıştıktan sonra, onunla birlikte New York’a gitmeye karar verdim.

Evlenmeden önce New York’taki şansları değerlendirip, buradaki bir restoranda temelli çalışmak istemedim, Bu yüzden, uluslararası sularda yol alan yelkenli bir tekneye iş başvurusunda bulunduk – bu şekilde hem beraber olabilecek hem de birlikte çalışabilecektik. Böylece bir yıl boyunca, Tonga Krallığı ve kuzey adalarına seferler yapan bir yelkenlide şef olarak bir yıl geçirdik.

Tekne deneyiminden sonra Danimarka’ya gitmeye ve orada kalmaya karar verdik. Kopenhag’da Noma adlı bir restoran açıldığında, bunun ikimiz için de potansiyel bir iş şansı olabileceğini düşündük.

Yaklaşık bir yıl Noma’da kaldım ve yüksek kaliteli ve Michelin yıldızlı restoran endüstrisinin benim için uygun bir yer olmadığına karar verdim. Ben yemeklerin besin değerleri kısmıyla daha çok ilgileniyordum.

Açıkcası tekrardan üniversiteye eğitim almaya gideceğimi düşünüyordum – ama evrenin benim için farklı planları vardı. Ve sonunda kendimi profesyonel bir bisiklet takımı için yemek pişirirken buldum. 2011’den sonraki beş sene aynı takımda (Tinkoff-Saxo Bank) bu işle meşguldüm.

Cyc: Noma gibi önemli restorantlarda çalıştınız, bir bisiklet takımı için yemek pişirme fikrini kabul etmeniz zor olmadı mı?

HG: Bu karar verdiğim bir şey değildi, fırsat geldi ve ilgi alanım olan yiyecek ve beslenmeyle ilgili çalışmaya başladığımdan bu yana, bu teklifin diğerlerinden daha ilginç olabileceğini düşündüm. Dolayısıyla bir şekilde evren beni bisiklet kasırgasının içine çekmiş oldu.

Cyc: Teklifi kabul etmeden önce bisikletle ilgileniyor muydunuz?

HG: O günler bisiklet hakkında hiçbir şey bilmiyordum ama bisiklet dünyasının ortasında çalışıyor ve yaşıyordum. Bisikleti sevmemeyi başaramazsınız, zaten bisikletle şu an çok farklı bir hikayeye sahibiz.

Cyc:  Bisiklet dünyası içinde şef olarak çalışmak zor muydu, özellikle de kadın olarak?

HG: Kesinlikle evet. Çalışma saatleri çok uzun – herkesten önce uyanıyorsunuz ve akşam yatağa herkesten sonra gidiyorsunuz. İnsanlar şeflerin sihir yaratabildiklerini – her şeyi yapabildiklerini – düşünüyor. Ama ne yazık ki bu söz konusu değil. Bu zor bir iş ve yapılacak her şeyi planlamak gerekli. Ve eğer eğitimli veya yemek pişirmeye çok hevesli bir şef değilseniz, günde ne kadar iş ve çaba harcamanız gerektiğini asla hesaplayamazsınız.

Doğru besleyici yiyecekleri hazırlamak ve aynı zamanda tüm farklı ulus ve kişiliklerden oluşan bir bisiklet takımının beğeneceği yemekler yapmak sürekli bir çaba gerektirir – herkesi her gün aynı anda mutlu edemezsiniz.

Cyc: Yemek pişirmesi zor bir bisikletçi ile çalıştınız mı ya da özel yahut sıra dışı istekleri olan bir bisikletçi ile?

 HG: “Normal insanlar” gibi tüm bisikletçilerin de farklı beğeni ve istekleri oluyor. Profesyonel bisikletçilerde bizden farklı değiller, sadece bizden çok ama çok daha fazla yemek yiyorlar.

Cyc: Büyük Tur’larda sıradan bir gün nasıl geçiyor?

HG: Bu soruya ilk kitabım “the Grand Tour Cookbook”dan bir bölümle cevap vermek isityorum:

6.00 – Bisikletçiler kahvaltıkarını yapmadan iki saat önce kalkar ve kahvaltı büfesini hazırlarım.

8.00 – Yemekler hazır ve bisikletçiler kahvaltılarını yapmaya başlar. Bu arada meslektaşım ve ben mutfak kamyonunu toparlarız, böylece 200km’lik bir sonraki otele transfer için hazır oluruz.

9.00 – Bisikletçiler yemek yemeyi bitirir. Kahve makinesini ve kahvaltı büfesini toplayıp, arabayla bir sonraki otele gitmek için yola çıkarız.

12.00 – Otele varırız. Kendimizi yeni otelin mutfak personeline tanıtıp, öğle yemeği yer ve alışverişe çıkmadan önce küçük bir mola veririz.

13.30 – Alışverişe çıktığımızda yaklaşık dört günlük alışveriş yaparız. Bu sayede değişik yemekler yapmak için mutfakta zaman kazanıyoruz. Yeterli bir alışveriş gezisi 2-2,5 saat sürer ve iki alışveriş sepeti ağzına kadar dolar.

15.30 – Otele ve mutfak kamyonuna döneriz. Her şeyi organize eder ve hemen yemek yapmaya başlarız. Menüyü günden güne, hava durumuna, mevcut malzemelere ve duruma göre planlarız.

18.00 – Bisikletçiler otele varır. En az iki saat sonra yemekleri tabaklarında olmalıdır.

Bisikletçilerin yemek saati etaplara ve otele geri dönüş sürelerine bağlı olarak değişir. Ancak, genel olarak, ben 20.00 olarak planlarım ve akşam yemeğinden dört saat önce mutfakta işleri yoluna koyarım.

20.00 – Açıkmış bisikletçiler yemeklerini yerken, biz mutfak aracını temizleriz, tüm dolaplar ve yüzeyler… Yerleri de silip, mutfağı yeni güne  hazır hale getiririz.

21.00 – Bisikletçiler genellikle bir saat içinde yemek yemeyi bitirir, bu yüzden meslektaşımla büfeyi temizlemeden önce bir şeyler yeriz.

21.30 – Son görev, ertesi günkü etabın ardından bisikletçilerin takım otobüsünde yiyeceklerinin kutulara paketlemektir.

22.00 – Mutfak tırını kitledikten sonra günün menüsünü, bisikletseverlerin de görebilmesi için Instagram ve Twitter adreslerime yüklerim.

23.00 – Uyku vakti…

Cyc: Takım için pişirdiğiniz bazı yemeklerden bahseder misiniz?

HG: Tamamen pişmiş bütün bir kuzu yapardık – harikaydı. Ve Marsilya limanından yeni yakalanmış bir ton balığından yaptığım sashimi favorimdi. Daha fazlasını öğrenmek için, Amazon Prime serisi Eat. Race. Win.’i takip edebilirsiniz. Ayrıca, tüm harika yiyecek resim ve tarifleri için Eat Race Win kitabıma da göz atmalısınız.

Cyc: Alberto Contador ve Peter Sagan’ın favori yemekleri neydi?

HG: Alberto ülkesinin geleneksel yemeği Paella’yı çok sever. Sagan ise bana pişirdiğim her şeyi çok sevdiğini söylemişti. Ama o da takımın şefiyken, yavaş pişmiş somon ve iyi bir risotto yemekten büyük keyif alır.

Cyc: Son olarak kitabınız “The Grand Tour Cookbook”tan bahsedebilir misiniz?

 HG: The Grand Tour Cookbook, ilk yemek kitabım, 2013’te Danimarka’da ve daha sonra 2015’te Çek, Fransızca, Almanca ve İngilizce olarak yayınlandı, içinde eski takımım (Tinkoff-Saxo Bank) için pişirdiğim tam bir Tour de France menüsü yer alıyor.

Çoğu insanı memnun edecek kolay, besleyici ve çeşitli yemek tarifleri var. Kitap, Johannes Torpe Stüdyo’larından retro bir bisiklet stilinde tasarlandı ve 350 sayfalık kitapta, 150 yemek tarifi ile pro bisikletçilerle röportajlar var.

Eat. Race. Win. ile birlikte bisiklet meraklıları tarafından muhakkak sahip olunması gereken bir kitap.

Hannah Grant, beslenme konusunda herkese fayda sağlayacak tek bir reçetenin olamayacağını belirtiyor: “Herkesin bedeni farklıdır, bu yüzden sizin için neyin işe yaradığını bulmanız gerekir.”

2015 yılında yayınlanan  ve Fransa Turu’nda şefi olduğu takım Tinkoff-Saxo Bank için hazırladığı yemeklerin tariflerini anlattığı, “The Grand Tour Cookbook” kitabının yanı sıra Hannah Grant’ın bu yıl piyasaya çıkan Eat. Race Win. isimli bir belgesel serisi ve aynı isimli bir yemek tarfileri kitabı daha bulunuyor.

E-Posta Bülteni

E-Posta bültenimize abone olun, en son haber ve röpörtajlardan ilk sizin haberiniz olsun!

Bir sonraki:

CORALINE CHAPATTE

Kaçırmayın:

BRADLEY WIGGINS

Yorumlar için tıklayın

Cevapla

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Öne Çıkanlar

Team Polti Kometa, 2024 yılında Ivan Basso ve Alberto Contador bisiklet projesinin yeni adı olacak

Haberler

Bağlan
E-Posta Bülteni

E-Posta bültenimize abone olun, en son haber ve röpörtajlardan ilk sizin haberiniz olsun!