KRAVATLI BİSİKLETÇİ, HER ZAMAN ÇOCUK

KRAVATLI BİSİKLETÇİ, HER ZAMAN ÇOCUK

Yazı Serkan Ünlü

Tekin Yolcu, başkent Ankara’da İçişleri Bakanlığı’nda çalışan bir memur. Herkes gibi çocukken bisiklete binmeyi seviyor ama ilerleyen yıllarda iki teker hayatından çıkıyor. Lakin yıllarca bisiklet içinde bir ukde olarak kalıyor. Ne zaman mahallede bir çocuğu bisikletiyle görse hemen içinden (Aydan Çelik ağabeyin kulakları çınlasın) “Bi tur versene” demek geçiyor. Üniversitede niyetleniyor ama bir arkadaşı “Ne bisikleti, millet araba alıyor. Çocuk musun!” diye söylenip hevesini kırıyor. Lakin Şeytan Arabası bu, insanın aklına bir girdi mi, çıkar mı hiç…  

Bir gün komşusunun bisikletini bir tur kullanınca “Artık bisiklet alıyorum” diyor. Diyor ama nasıl bir bisiklet alacak? İnternetten biraz araştırma yapınca bisiklet dünyasının çocukken bıraktığı gibi olmadığını, birbirinden farklı yüzlerce çeşit olduğunu görüyor. Nihayetinde yol bisikletinde karar kılıyor. Gel zaman git zaman Ankara’nın sele sebep olan yağmurlarından birinde iş yerinden dönmek için takım elbisesiyle servisi değil bisikleti tercih edince “Kravatlı Bisikletçi” doğuyor.

“Ne, evde misin?”

“O havada bisiklet kullanamayacağımı düşünerek kurumun servisine bindim. Ancak ilerlemek hiç mümkün olmadı. Ben de şirkete dönüp bisikletimi aldım. Paçalarımı katlayıp eve kadar sürdüm. Servisteki arkadaşlarımdan biri arayıp “Nasılsın, merak ettik” diye sorup da benden “Eve geldim” yanıtını alınca şaşkına döndü. Çünkü daha yolun yarısını ancak gidebilmişlerdi. Bu olay, bisikleti hayatımın merkezine koymam için çok faydalı oldu. En çok anlamakta zorlandığım, insanların hiç kullanmadan bisikletin tehlikeli olduğunu düşünmeleri… Sizin arabayla girdiğiniz risk ne kadarsa, bisikletlinin de o kadar. Bizim için en önemlisi, trafik kurallarına uymak ve kesinlikle görünür olmak.”

Artık Tekin Yolcu ve bisikleti ayrılmaz bir ikili oluyor. İşe, eve, markete her yere velespitiyle gidiyor. Lakin bir sorun ortaya çıkıyor. Aile de iki kişi daha var. Eşi ve oğlu; onlar binmeyecekler mi şeytanın arabasına? Kendisi bisikletle, eşi servisle eve gidince ‘Neden ben de bisiklete binmiyorum?’ sorusu akıllara geliyor. Ancak çocukluğunda bile bisiklet kullanmamış Süeda Hanım için ne yapılabilir? 

“Eşim küçüklüğünden beri hiç bisiklete binmemişti. Benim işe bisikletle gidip gelmemden çok etkilendi. Çünkü her gün ben onlardan önce bakanlığa varıyordum. Eşim bir gün yanıma gelip ‘Aslında bisiklet tam bana göre, serviste çok bunalıyorum’ dedi. Bu serzeniş Tekin Yolcu’nun aklına tandem bisikletleri getiriyor. Önce kendisi alıp alışıyor, sonra da eşiyle binmeye başlıyor.

“Eşim küçüklüğünden beri hiç bisiklete binmemişti. Benim işe bisikletle gidip gelmem onu da etkiledi”

“Tandem bisikletler daha ağır ve daha dikkat istiyor. Başlarda zor olacağını düşünmüştüm ama bize eskortluk yapan bisikletli arkadaşlarımızın da desteğiyle kolayca alıştık. Bir baktık ki, üçümüzün de hayatına girivermiş bisiklet. Her sabah oğlumuz Yavuz Selim’i önce kreşine bırakıp sonrasında biz işimize gitmeye başladık. Kreş arkadaşları büyüdüğünde “Annem/babam beni arabayla kreşe bırakırdı” der mi bilmem ama Yavuz Selim’in “Babam beni kreşe hep üç kişilik bisikletiyle bırakırdı” diyeceğine inanıyorum.

Kreşteki çocukların büyülendikleri an…

Konu Yavuz Selim’e gelince Tekin Bey bir anısını da paylaşmak istiyor: “Çocuğumu arkama alıp kreşe götürmeye başlamıştım. Kreşe lüks arabalarla getirilen tüm çocukların gözü bizim Yavuz Selim’in arka koltuğunda. Biz gelirken büyülenmiş şekilde bizi izlemeye başladılar. Ben gidip öğretmenlerine “İzniniz olursa bir ara onları bindirmek, bu heyecanı yaşatmak isterim.” dedim. Onlar da çok sevindiler. Sonrasında işten izin alıp bir gün boyunca 100’e yakın çocuğu tandemle bisiklete bindirdim. Hem onlar hem öğretmenleri çok mutlu oldu.

O çocukların da içine bisiklet sevdasını düşürdüğüme inanıyorum. Çünkü sonralarda o çocuklar bisikleti yolda gördüklerinde heyecanla yanlarındaki büyüklerine “Bak bak, ben buna bindim” derkenki mutluluklarına şahit oldum. Bir keresinde ise bir kadın trafikte, ‘Sizi görünce çok mutlu oluyorum. Özellikle çocuğunuzla sizi böyle huzurlu bir aile olarak görünce ‘Ne mutlu aile, ne şanslı çocuk diyorum’ diyerek duygularını bizimle paylaşmıştı.

En zoru memleketteki baba evine bisikletle gitmekmiş!

Bisiklet tutkusu, Tekin Yolcu’nun içine öyle işliyor ki babası fındık toplamak için Giresun’a çağırınca bisikletini de yanında götürmeye karar veriyor. Hikaye oldukça dokunaklı, kendisinden dinleyelim: “Giresunluyuz… Babam arayıp fındık toplamak için gelip gelemeyeceğimizi sordu. Biz de tandemimizi otobüse yükleyip yola koyulduk. Tabii babamın bisikletimizi de getireceğimizden haberi yoktu.

Evimize varmak için ilçeden (Görele) köye giden 15-20 km yolu geçmeniz gerekir. Bütün doğal güzelliğine rağmen araçla giderken çok sıkıcı olurdu bu yol bizim için. Karadeniz’i düşünün; bir yanda deniz, bir yanda yeşil doğa… Köye varmak için kullandığımız Çömlekçi yolunda da yanda akan derenin sesine her viraj sonrasında değişen manzara eşlik ediyor. Karadeniz yollarında bir kere bisiklet kullansanız -çok iddialıyım- hayata bakış açınız değişir.”

Bir gün babasıyla bisiklete binebilir mi?

Peki, bir gün babasıyla bisikletle biner mi acaba? “Her çocuğun hayalidir babasıyla bisiklete binmek. Bizi gören çocukların en çok özendiği şey de bisiklete binmekten çok “ailece bisiklete binmek” oluyor. Bunu yanlarındaki anne babalarına, ‘biz de bundan alalım, birlikte binelim’ demelerinden anlıyoruz. Dolayısıyla ben de babamla bisiklete binmeyi çok istedim. Hatta teklif dahi ettim. Ama babam ‘bu yaşta bisiklete binilmez’ anlayışını sürdürüyor maalesef.”

“Bu yaşta bisiklete mi binilir!”

“Giresun’da bisiklet neredeyse yok gibi… Eşim Süeda ve arkamızda Yavuz Selim ile Görele’ye tandem bisikletimizle giriş yapınca herkes bize bakmaya başladı. Biz selam verince onlar da tebessüm edip gülmeye başladılar. Kask olunca tanımıyorlar, selam verince büyük bir şaşkınlıkla ‘Aa Tekin’ diyorlardı. Babam görünce “Ya oğlum” der gibi bir bakış attı. Babam hep ‘Ne derler’ diye düşünüyor.

Yavuz Selim’in ileride“Babam beni kreşe hep üç kişilik bisikletiyle bırakırdı” diyeceğine inanıyorum

Köydeki evlerin birçoğunun kapısında birden fazla araba var. Köyün çocukları büyüyüp hep arabayla geliyorlar. Babamı düşünün tabi, empati yapın; oğlu ve gelini 10 yıldır bakanlıkta çalışıyor ama memlekete bisikletle geliyor. Babam eşim Süeda’ya, “Bisiklete 14-15 yaşına kadar binersin, bu yaşta olur mu?” diye dert yanmış. Ama bisikletin benim hayatımdaki yerini bildiği için tavrını da çok uzatmadı.

Eğer dünyayı kurtarabilecek bir alet varsa, o bisiklettir

Dünyadaki karbon salınımı artıyor, buzullar eriyor. Yine de herkes araba alıyor. Tekin Bey bu konuda ne düşünüyor: “İklim krizinden dünyanın kurtulması için bir araç gerekiyorsa, bunlardan biri kesinlikle bisiklettir. Çünkü doğaya sıfır zarar veren, maliyeti çok çok düşük olan ulaşım aracıdır. Mesela araba almak bizim için de hep gündemdeydi ancak bisiklet kullanmaya başladıktan sonra bu ihtiyacımız çok azaldı. Gerektiği zaman taksi kullandık. Bir arabanın aylık maliyeti, yakıt hariç 300-400 TL. Gerektiğinde bunu taksiye verebiliriz. Bu sayede trafikte bir araç azalır, sokağımızda fazladan bir park yeri var. Herkesin aracı olsa trafikte gidebilir miyiz? Bugün büyük kentlerin sorunu herkesin araba sahibi olmasıdır. Şehirlerde fareler gibiyiz. Trafik, bozuk kaldırımlar, adeta fare gibi sığınacak bir delik/boşluk arıyoruz. Oysa bir çıksanız şu arabalardan…”

“İşe bisikletle gidip gelmek zorunlu olmalı”

“Bisiklete hafta sonu binmezsiniz, asıl onu hafta içi işe gidip gelirken kullanmalısınız. Hatta bana göre, işe bisikletle gidip gelmek zorunlu olmalı. Sağlıklı yaşam için herkes bir şeyler öneriyor ya ben de bisiklet öneriyorum. Ben bisiklete binmeye başladıktan sonra, “Sabah olsa da bisiklete binsem” diye uyumaya başladım. Bunun bana sağladığı motivasyonu, uykumdaki huzurumu, mutluluğumu düşünebiliyor musunuz? İşe bu enerjiyle gidiyorsunuz, yükselen nabızla hücreler oksijene doymuş, kan beyne hücum etmiş, vücut uyanarak dinçleşmiş şekilde.”

‘Bisiklete spor kıyafetiyle binilir anlayışı yıkılmalı!’

“İlk zamanlar işe giderken bisiklet kıyafeti giyiyordum. Bu zamanla zor olmaya başladı ve ben de takım elbiseyle bisiklete binmeye başladım. Trafikte araba kullanan insanlardan tebrik kornaları, bravo şeklinde teşvikler görünce bu kıyafetle bisiklete binmeyi tarz haline getirdim. Neden takım elbiseyle sürülmesin ki diyerek artık spor giyeceklerden vazgeçtim. Eğer takım elbiseyle bisiklete binebiliyorsanız her şekilde binebilirsiniz. Biz kaskımız, eldivenlerimiz, ışıklarımız, fosforlu uyarıcı giysilerimiz ile bisiklete binerken çevremize de  ‘bu bizim yaşam tarzımız’ diye mesaj veriyoruz.”

Sağ şeridin, bisikletlinin hakkı olduğu bilinmiyor

“İnsanlar özellikle arkamdayken beni geçmeyip rahatsız etmek istemiyorlar. Çoğu zaman ben yavaşlayıp onlara yol veriyorum, o zaman da teşekkür edip kornayla selamlayıp geçiyorlar. Ben genel kanaatin aksine insanların bisikletlilere daha çok saygı duyduğunu düşünüyorum. Ancak şu bir gerçek ki hala sağ şeridin bisikletli sürücünün hakkı olduğu bilinmiyor.”

Bisiklet dernekleri doğru yolda mı?

“Dernekler; temsil eder, talep eder ve taleplerini takip ederek sonuç almaya çalışırlar. Ancak Türkiye’deki bisiklet dernekleri tur düzenleyen, milli bayramlarda caddelere çıkan kuruluşlar. En basitinden bisiklet kullanılan yollardaki mazgalların düzeltilmesi için belediyelerle görüşülmüş mü, sonuç alınmış mı? Hayır!

“Eğer takım elbiseyle bisiklete binebiliyorsanız diğer her şekilde de binebilirsiniz”

O zaman bisiklet dernekleri neden var? Dert sadece tur düzenlemek mi? Bisikletin hayatımıza katılması, günlük yaşamamızın bir parçası olması, toplu ulaşımda olması, kamu alanlarında güvenli park yerleri oluşturulması için neler yapılmış? Derneklerin dertleri bence tur düzenlenmekten ziyade bunlar olmalı.”

Bisiklete binen cennete gider mi?

“Bisiklet derneği kurarken demiştim ki, biz insanlara cennet vadetmiyoruz. Ben insanlara, bisiklete binerseniz cennete gidersiniz desem inanın ki, bisiklet kullananlar daha fazla artar. Aslında çok da yalan bir söz değil. Gereksiz araç kullanmak dünyanın havasını zehirlediği için 8 milyar insanın hakkına girer. Hatta tüm canlı hayvan ve bitki aleminin hakkına müdahaledir. İnsanlar artık daha çok bisiklete binmeye başlamalı. Araba demek çevre kirliliği demek. Yedek parçası, egzozu, karbon salınımı… Bunları düşünürken daha çok çevreci olmaya başlıyorsunuz.”

Aman çalınmasın

“Bir gün Ankara’daki lüks bir otelde düzenlenen çalıştaya yine bisikletimle gittim. Vale şaşkınlıkla bana baktı. Ben de pahalı arabaları göstererek ‘Hangisinin yanına bırakmamı istersiniz’ deyince “Abi siz bisikletinizi kapalı otoparka bırakın, çalınmasın” dedi.”

Bisiklet, sigaradan pahalı değil

“İnsanlar aslında bisikleti hayatlarına sokmak istiyorlar ancak en büyük engel trafikten korkmaları. Aslında korkacak bir şey yok, bunu anlatmaya çalışıyorum. Tehlikeli değil demiyorum ama en büyük sorun bisiklet yollarının az olması ve yollara paralel döşenen mazgallar. Yolların sağındaki tam kapatılmamış çukurlar… Yerel yönetimlerin bu sorunları çözüp bisiklet yollarını arttırması gerekiyor. Ayrıca ‘bisiklet pahalı’ diyenlere de o zaman sigarayı bırakın diyorum.”

Benzer Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir