Bizimle iletişime geçin

Profiller

AYDIN AYHAN GÜNEY

Kurucusu olduğu firma Argeus Travel ile 30 yıla yakın süredir spor turizminin içerisinde olan Aydın Ayhan Güney ile Türkiye’de bisiklet ve spor turizminin önemini, nasıl gelişebileceğini ve neler yapılması gerektiğini konuştuk

Röportaj ERMAN ÖNER Fotoğraf  ARGEUS TRAVEL, UFUK YARAMIŞ, BRIAN HODES, GO SHOTS

Cyclist Türkiye: Gran Fondo Çeşme bu yıl dördüncü yaşını kutluyor. Geriye dönüp baktığımızda gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aydın Ayhan Güney: Çeşme’nin şu anki halinden tatmin olmuş değilim. Çünkü biz, her zaman çok hızlı büyümeyi ve en üst seviyeyi hedefleyen bir grubuz. Yaptığımız işin de gerçekten uluslararası statünün üzerinde ve mükemmel olmasını istiyoruz. Çeşme yarışı büyüdü evet, ama dört yılda çok daha iyisi olabilirdi.

Örneğin; altı yıl önce başlattığımız Ultra Trail koşumuz şu anda dünyanın en büyük 20 yarışından biri. İki yıl önce başlattığımız Tour of Antalya, kendi kategorisinde dünyanın en iyi yarışlarından biri haline gelebildi. Yani çok hızlı büyütme ve uluslararası bir yarış yapabilme kapasitesine sahibiz. Ama gran fondolarda bu seviyeye bir türlü ulaşamadık. 

Cyc: Bu durumu neye bağlıyorsunuz?

AAG: Organizasyonel manada bir problemimiz yok ama seviye atlamalıyız. Bunun için de ihtiyacımız olan uluslararası bir marka. Bu UCI Gran Fondo olabilir yahut yarışı başka bir uluslararası grubun desteğiyle büyütmek olabilir. Bunun aksi şekilde yarışın büyümesi çok zor. Çünkü Türkiye’deki kapasite belli, bisiklete binen bin kişi var ise o bin kişi Çeşme’ye zaten geliyor. Eğer yukarı çıkmak istiyorsak yabancı sporcular lazım. Kapadokya Ultra Trail’de bunu yaşadık. Türkiye’den koşan 1000-1500 kişi vardı, peki biz nasıl 3000 kişiye çıktık? Yabancı katılımcılarla.

Cyc: Yabancı sporcuların gran fondo yarışlarına yeteri oranda gelmemesini neye bağlıyorsunuz?

Zannediyorum sponsor desteğini daha da artıramadığımızdan kaynaklı. Çok güçlü uluslararası bir marka girerse ki koşuda mesela sponsorumuz gerçekten büyük bir marka olan Salomon; gran fondo yarışlarının daha da büyüyeceğine inanıyorum. 

Cyc: Sponsor desteğinden bahsettiniz, gran fondo özelinde yerel yönetimlerle işbirliği içerisinde olmanın önemini de anlatır mısınız?

AAG:Yerel yönetimler bizim için bir destek noktası. Kamunun yaklaşımı, olaya bakışı ve işi sahiplenmesi bizim işimizi çok rahatlatıyor. Çünkü biz organizatörüz, yolları kapatma yetkisine sahip değiliz. 1000 tane güvenlik görevlisi de getirsen o yolu biz kapatamayız. Yolu kim kapatacak, polis yahut jandarma. Ama onlara da belediye müsaade edecek. Bütün bu organizasyonun olmasına valilik ve kaymakamlık izin verecek. O yüzden onların yaklaşımı çok önemli. 

Türkiye, 12 ay spor yapılabilecek bir ülke olarak dünyanın en güzel konumlarından birine sahip

Eğer onlar bu iş bizim için çok önemli, en iyi şekilde yapın derse, alttaki tüm kadrolar ona göre hareket ediyor. Ama yukarıdan “Gerek var mıydı?” diye kuşku hissettiklerinde tüm alt kadroların yaklaşımı da değişiyor. Zaten polisin, jandarmanın, belediyenin temizlik işçilerinin bir sürü işi var. Bu yoğunluğun arasında bir de hafta sonu ekstra bir iş onlara yük oluyor. Ama bunu da yapmak zorundayız. Bu ülkenin bu tip organizasyonlara ihtiyacı var.

1990 yılından bu yana Argeus Travel & Events’teki çalışmalarını sürdüren Aydın Ayhan Güney, 1995 Gazi Üniversitesi İngilizce bölümü mezunu

Cyc: Bu tip organizasyonların bir diğer önemi de turistik. Geçtiğimiz günlerde Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un bisiklet turizminin taşıdığı potansiyelle alakalı yaptığı açıklamaları nasıl görüyorsunuz?

AAG:Yakından takip ediyorum, çünkü aslen biz spor turizmini 26 yıldır yapan bir firmayız. Öncelikle işe insanlara, turizmcilere, bürokrasiye, politikaya ve bakanlıklara spor turizminin çok ciddi gelirler getirebileceğini anlatmakla başlamak gerekiyor. Biz bunu defalarca denedik ama olmadı. Şimdiyse tanıtım ajansının kurulmasıyla birlikte ilk kez bakanlığın talimatıyla bir bisiklet masası kurulması gündemde. 

İki hafta önce Kapadokya Ultra Trail vardı. %55’i yabancı olmak üzere 4500 kişi Kapadokya’ya geldi. Bir hesaplama yaptık, organizasyon için gelenler yaklaşık 20 milyon TL para bıraktı bu ülkeye. Bir hafta sonu için büyük bir turizm hacmidir aslında bu. Sadece sporcuyla sınırlı değil, bu sporcuların neredeyse tamamı yanında eş, dost, arkadaş, ailesi ile geliyor. Biz bunun çok küçüğünü yapıyoruz. Hamburg Classic bisiklet yarışına 24.000 kişi katılıyor. Tek günlük bir yarış ama Hamburg şehri bir hafta doluyor. Veya 14-15 bin kişinin katıldığı Berlin maratonu var. Düşünün, bir yılda Berlin’de yapılan yalnız açık hava etkinliğinin sayısı 1000. Niye bir şehir bu kadar zahmete giriyor? Çünkü etkinlik büyük bir gelir demek.

Dolayısıyla bu tür organizasyonlar sezon dışında turizm alt yapısı olan bölgelere çok değer katıyor. Düşünsenize Çeşme’de kış döneminde bu büyüklükte ayda iki organizasyon yapılsa otellerin birçoğu kapanmaz. Bu da ne demektir; istihdam devam eder, şehre para girişi olur, tanıtım olur, restoran, eczacı, berber herkes işine devam eder. Avrupa bunu çok uzun yıllar önce çözmüş. Bugün spor turizminin benim bildiğim kadarıyla tüm dünyadaki cirosu 200 milyar Euro. Ama bisikleti tek başına aldığınız zaman 40 milyar Euro, yani %20’si. Biz bundan 1 milyar Euro’luk bir pay bile alsak Türkiye için büyük girdi olur. Ama önce alt yapıyı kurmamız gerekli. 

UCI’ın 2020 takviminde yerini alan Tour of Antalya, 20-23 Şubat tarihlerinde ve geçtiğimiz yıldan farklı olarak 2.1 kategorisinde gerçekleştirilecek

Her şeyden önce Türkiye dünyanın en güzel konumlarından birine sahip. 12 ay spor yapılacak bir ülke. Avrupa’nın hiçbir ülkesinde bunu yapamazsınız. Kış geldiğinde herkes İspanya’ya kaçar. Burası kış aylarında dahi kamplar, bisiklet turları, yarışlar, triatlon, koşu için ideal bir bölge. Üstelik oteller çok ucuz ve hava çok güzel. Arap turistler için Karadeniz’in yeşili çok çekici bir yer. Ama bu noktada pazarı da iyi bilmek lazım, adamın geldiği yerde yeşillik varsa siz o adama orman satamazsınız. Ama çölde yaşıyorsa orman satarsınız.

Cyc: Bisiklet turizmi denince akla ilk olarak yarışlar geliyor, fakat bisiklet turizmi çok daha geniş bir alanı kapsıyor. Sizce Türkiye’ye daha uygun, daha hızlı mesafe kat edebileceği spesifik bir bisiklet turizm çeşidi var mı? 

AAG: Aslında hepsi. Bisiklete dönelim; yol bisikleti, dağ, bir de şimdilerde inanılmaz hızla büyüyen elektrikli bisikletler var. Önce bu çeşitliği ele almamız lazım. Dağ bisikletinin Türkiye’de bir problemi yok, arazide yaparsınız. Yol bisikleti öyle değil. Özellikle turizm projesini uygulayacağımız bölgelerde köy yollarını, ara yolları mutlaka düzeltmemiz lazım. Hiçbir bisikletçi otobanda, anayolda bisiklete binmek istemez. Dar köy yolları, trafiğin az olduğu yollar tercih sebebidir.

Bundan 4-5 sene önce bisikletinizi otel odanıza çıkaramazdınız. Şimdi rahatlıkla bunu yapabiliyorsunuz, şehirler alıştı çünkü

Eğer yol bisikletinde hem turistik hem spor amaçlı bir şey düşünülüyorsa bunun olması şart. Elektrikli bisiklet ise şu an özellikle orta yaş ve üzeri binicilerin tercih ettiği bir tür. Bahsettiğim bisikletli turizm çeşitleri gezi amaçlı, kültür turu, doğayı gezmek gibi yarış konseptinin olmadığı turizm çeşidi. İnsanların arkadaşlarıyla keyif alarak, alıştıkları hayat tarzını tatillerinde de devam ettirebilecekleri bir konsept olmalı.

İkincisi, spor karşılaşmaları. Bunlar kitle katılımlıdır. Özellikle çok katılımcılı amatör yarışlar oldukça popüler. Çünkü profesyonel bir yarış yaptığınızda 20 takım geliyor. 20 takım, 15’erden 300-500 kişi eder. Bunların hiçbiri size bir şey bırakmıyor hatta üstüne siz ödüyorsunuz. Bunların özelliği ne peki? Sportif yarışlar da ülke tanıtımı için önemli. Bir ülkede güzel bir bisiklet yarışı varsa bu sizin tanıtımınızı sağlıyor. 

Bir de kamplar var. Sadece profesyonel takımları da düşünmeyelim. Dünyada kamp yapan binlerce amatör takım var. 15-20 arkadaş bir araya gelip bir kulüp kurmuş ve 10-15 gün kamp yapalım diyor. Türkiye’de bile böyle gruplar var artık. Onlar da iyi bir gelir getiriyor. Bir bisiklet takımı kamp için geldiğinde ise 1-2 ay kalıyor. O tarihlere yarışlar koyarak takımların kamp süreleri uzatılabilir. 

Bu çeşitliliğe göre her bölge için uygun branş seçilip üzerine gidilmeli. Ama öncelikle bu işi bilen, bu işten anlayan, bu işe vakit ayırabilecek insanlardan oluşan nitelikli bir kurul oluşturulması gerekiyor. Bu kurul değişkenleri değerlendirip bir plan çıkarmak zorunda. Bu projeler elenip içlerinden en iyileri seçilmeli, onun üzerine yatırım yapılmalı. Tabii bir
iki günde olacak işler değil bunlar.

Mesela bundan 4-5 sene önce bisikletinizi otel odanıza çıkaramazdınız. Şimdi rahatlıkla bunu yapabiliyorsunuz, şehirler alıştı çünkü. Buna artık bütün oteller müsaade ediyor, niye? Çünkü bisiklet oteli olma yolunda ilerleniyor. Yarın bir gün bir otel yıkama alanı yapacak, malzeme, depolama alanı derken alın size bisiklet dostu otel. Havayolları örneğin, devletin bunu bir spor malzemesi olarak kabul etmesi ve havayollarında ücretsiz taşınmasına izin vermesi gerekiyor. Bunu sağladığınız zaman insanlar bisikletiyle çok daha rahat seyahat edebilir. 

Cyc: Bisiklet turizminde Avrupa örneğinden bahsediliyor. Fakat Avrupa’da hâlihazırda bir bisiklet kültüründen bahsetmek mümkün. Ülkemizde ise bisikletin günlük kullanımı yeterince ilerleme kat edememişken bisiklet turizmi Avrupa’ya kıyasla eksik kalır mı yoksa birbirini besleyerek her ikisi de gelişir mi?

AAG:  Eksik kalır. Sizin çocuklukta taytay bisikletle başlayıp hayatına dahil etmeniz, diş fırçalamak gibi çocukluktan kazandırmanız gerekiyor. Bisiklet bu şekilde hayatın bir parçası oluyor. Zamanla insanlar onsuz bir şey yapamaz hale geliyor. İşine, tatiline, alışverişine onunla gitmeye başlıyor. Fransa’da örneğin bisiklet turizmi var ama orada bisiklete binenlerin yarısı Fransız’dır. Bugün İtalya’da hafta sonları dağlara tırmananlar 60-70 yaşlarında insanlar. Bizde bunun oluşması çok uzun zaman alacak. Bunun için önce çocuklarla başlamamız gerekiyor. Bisiklet yolları olması ve bisikletin de bir ulaşım aracı olduğunun gösterilmesi gerekiyor. Evet yatırımlar yapılıyor, gelişmeler var ama tek başına bisiklet yolu yapmak yeterli değil; ulaşımla ve toplu taşımayla entegre bisiklet ağlarının, park alanlarının olması gerekiyor.

Hollanda’da örneğin adam bisikletini 5 katlı bisiklet parkına bırakıyor, trene binip işine gidiyor oradan dönünce tekrar bisikletini alıp evine dönüyor. Kurulmuş şehirlerde bunu kurmak zor ama yapılmak zorunda. Trafik sorununa çare aranıyorsa bunun bir şekilde sağlanması gerek. İnsanların koşu, bisiklet gibi extreme outdoor sporlarını yapma amacı da bu zaten; şehirlerin kalabalığından, boğuculuğundan uzaklaşmak, kaçmak. Ormanlar hafta sonları koşan, bisiklete binen insanlarla dolu; çünkü tek nefes alabildikleri yerler oralar. Bu anlamda bisiklet yolları da ulaşımda bisikletin kullanımı da insanlara nefes aldıracaktır. 

 Cyc: Son olarak 2020’de Tour of Antalya’dan neler beklemeliyiz?

AAG: Her şeye rağmen Tour of Antalya keyifli ve güzel bir organizasyon. Çok güzel parkurları var; özellikle geçen yılki Termessos finişi yağmurun da etkisiyle gerçekten efsane oldu. Bunun yanı sıra, bir etabı akvaryumdan başlattık. Bizim millet olarak en zayıf noktamız pazarlama. Turun akvaryumdan başlaması, tarihi yerlerden geçmesi gibi haber değeri taşıyan şeyler yarışa değer katıyor.

Güzel yerlerde güzel finişler oluyor ama bunlar büyük çabalar gerektiriyor. Başka zorluklar da var; örneğin Corendon sponsor olmasına rağmen takımı getirmek için iki ay uğraştık. Sonuçta Mathieu Van der Poel’ü, geleceğin yıldızını bir dünya yeteneğini burada yarıştırdık. Bunlar güzel şeyler. İmkanlar el verdiğince de güzel gelişmelerle devam etmeye çalışacağız. 

E-Posta Bülteni

E-Posta bültenimize abone olun, en son haber ve röpörtajlardan ilk sizin haberiniz olsun!

Yorumlar için tıklayın

Cevapla

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Öne Çıkanlar

Salko Bisiklet ve BİSED Yönetim Kurulu Üyesi Bayram Akgül Avrupa Bisiklet Endüstrisi Konfederasyonu (CONEBI) Yönetim Kurulu Üyeliğine Seçildi

Uncategorized

Bağlan
E-Posta Bülteni

E-Posta bültenimize abone olun, en son haber ve röpörtajlardan ilk sizin haberiniz olsun!