FOLLOW THE WOMEN

Yazı SEÇİL ÖZNUR YAKAN  Fotoğraf  BURCU BÜYÜKKAFES, FARAH JAROUDI

Follow the Women (Kadınları takip et – FTW) sürüşünü daha önce teknik destek olarak tura katılmış olan Alexios’ten duydum 2010 yılında ve ilk andan itibaren katılmak için can attım. Yıllar boyunca dünyanın farklı yerlerinden sürüşe katılmış kadınlarla tanıştım, konuştum, arkadaş oldum ama sürüş bir türlü gelmedi. 2011 yılında neredeyse yapılacakken Suriye’de başlayan savaş beni sürüşe katılmaktan alıkoyarken milyonlarca insanı da evlerinden, hayatlarından etti. 

Nihayet birkaç ay önce haber geldi ve tarihlere, programa dahi bakmadan evet dedim. Peki nedir FTW? Yüzlerce kadınla bisiklet sürmek mi, Ortadoğu’da pedallamak mı? Hepsi ve daha fazlası. Kadınların başka kadınların dertlerini dünyaya duyurmak için bir araya gelmeleri, birbirlerinin ve bölgede yaşayanların hikâyelerini öğrenmeleri, eve döndüklerinde bu hikâyeleri paylaşmaları, gördüklerini, duyduklarını, tattıklarını, dokunduklarını, hissettiklerini dünyaya anlatmaları. Barışa bir adım daha yaklaşmak için.

2017’deki sürüşten aklımda birçok sahne, tat, koku ile döndüm ve onlardan biri size bir hafta boyunca neler yaşadığımızın ipucunu verir: Jezzine’de kapalı bir spor salonunda uyuyacağız o gece, 120 kadın hep birlikte. Matlarımızı kamyondan hep beraber indiriyor ve diziyoruz salona. Bir kısmımız duşlara koşarken, bir kısmımız da telefonlara sarılıyor. Evde bıraktıkları sevdiklerini aramak için, farklı dillerde aynı şey söyleniyor, özlem bulutu yükseliyor, her akşam olduğu gibi.

Burada olmayabilirlerdi. Sevdiklerinden binlerce km uzakta, dünyanın tehlikeli diye adlandırdığı bir bölgedeler. Onları bu özleme iten şey, bu şansa sahip olmayan kadınlar için farkındalık yaratmak. Herkes, kendileri gibi sevdikleri ile “normal” koşullarda yaşayabilsin istiyorlar. Yıllarca dinlediklerimden çıkardığım ve o haftanın sonunda işte benim için FTW bu. 

2001 yılında Detta Regan’ın aklına çok güzel bir fikir geldi; bölgedeki kadınların durumuna dikkat çekmek için bisikletten daha güzel bir araç olamazdı. 2004 yılında dünyanın farklı yerlerinden 270 kadını topladı ve Lübnan, Suriye ve Ürdün’de hep beraber bölgedeki şiddetin sona ermesi ve barış için pedalladılar.  O tarihten beri 7 kez gerçekleşen sürüşle, kadınlar bölgede (Suriye, Lübnan, Ürdün, Filistin ve Birleşik Arap Emirlikleri) bisiklet sürdü ve hem konuya dikkat çekildi hem de toplanan paralarla çocuk oyun alanları gibi projeler yapıldı.

Bu seneki sürüş için 30 Eylül’de Beyrut’ta buluştuk. ABD, Almanya, Belçika, Çin, Danimarka, Filistin, Fransa, İngiltere, İtalya, Japonya, Kıbrıs, Lübnan, Polonya, Suriye, Türkiye ve Ürdün’den gelen 120 kadın bir aradaydı. Türkiye ekibinde Burcu Büyükkafes, Julide Arslan, Nur Kılıçel, Özlem Alkan Oktay, Seçil Zor, Şeymanur Şahin, Yeşim Tin ve ben, Seçil Öznur Yakan vardık. 

Lübnan’ın en kuzeyine Tripoli’ye geçtik otobüslerle. Beirut by Bike tarafından temin edilen bisikletlerimizi seçtik, işaretledik, ayarları yapıldı, tabii ki bisikletlerini süsleyenler oldu. 1 Eylül’deki Tripoli’yi gezdikten sonra sırasıyla şu şehirlere pedalladık, ziyaret ettik: Batroun, Byblos, Mokhtara, Jezzine, Mleeta, Ansar, Sarafand, Saida, Khiyara, Kefraya, Quaraon, Baalbek, Bekaa ve Beyrut. Aslında nereden nereye, hangi tarihte gittiğimiz, kaç km yaptığımız değil önemli olan, bunlar sırasında neler konuştuk, neler gördük…

Bira atölyesinden, şarap fabrikasına gittiğimiz de oldu, labne-zahter-ekmek-çay eşliğinde geçirdiğimiz akşamlar da. Hizbullah’ın merkezine konuk da olduk, mülteci kampına da. Turkuaz renkli Akdeniz’de de sürdük, muhteşem manzaralı vadilerde de. Otoyolda tek sıra giderken, köy yollarında sohbet ederek ilerledik. 

Yolunuzu Lübnan’a düşürün, Beirut by Bike’tan Jawad’a merhaba deyin, bisikletin üstüne atlayıp bu kapkarışık ülkeyi tanımaya çalışın çünkü barış ancak birbirimizi tanıdıkça ve anlamaya çalıştıkça gelecek. Önümüzdeki FTW sürüşlerine tüm kadınlar davetli.

Follow the Women Türkiye ekibinden Seçil Zor, Burcu Büyükkafes ve Yeşim Tin ile  sürüş tecrübelerini konuştuk

Seçil Zor

Ortadoğu’da bisiklet turu fikrinin başlangıçta beni endişelendirdiğini itiraf etmem gerekir. Oysa ki,  terörün ve diğer tehlikelerin artık yurdu, şehri olmadığını bizzat kendi ülkemde yaşadığım sıkıntılı süreçleri yeniden değerlendirdiğimde, FTW 2017 için hiç tereddütsüz hazırlık yapmaya karar verdim.  Amacımız dünyanın dört bir yanından barış mesajları getirebilmekti. “Peace from Turkey” diyerek selamlaşmak benim için bir merhaba kadar sıradan olmuştu. 

Yol aldığımız şehirlerde bizleri selamlayan çocuklar için kısa süreli farkındalık yaratabilmiş olmayı umuyorum. Yaşam koşulları sebebiyle hayatında temel ihtiyaçları dışında başka ihtiyaçlarının da olabileceği ihtimalinden yoksun olduğunu düşündüğüm kadınlar için farkındalık yaratabilmiş olduğumuza yürekten inanıyorum. Ortadoğu’nun her an kıvılcım alıp tutuşabileceğini düşündüğüm coğrafyasına bisikletimle birlikte birkaç gün de olsa özgürlük fikrini getirmiş olabilmeyi istiyorum.

Geçmişte Suriye’ye gidememiş ve sonrasında da görülecek bir Suriye’nin kalmamış olması acısını içimde hep taşıyorum. Bu sebeple FTW 2017, Lübnan’ı görebilmek için tek şansım olabilirdi. Ülkelere bu gözle bakıyor olmaktan dolayı büyük utanç duyuyorum ancak küreselleşen dünyanın politik toplantı masalarında hangi ülkelerin nasıl paylaşıldığını bizler ancak uzaktan izleyerek öğrenebiliyoruz.

Dilerim ki varlıklarımızla, pedal seslerimizle birkaç dakika da olsa bizleri selamlayan Lübnan halkına umut olabilmişizdir.

Burcu Büyükkafes

Tura katılmamdaki en büyük etken yarış için değil barış için pedallıyor olmamızdı; hem de sadece kadınlarla, ki kadınlardır barışı getirecek dünyaya…

Lübnan’da bisiklet sürmek; şehirler değiştikçe yaşamların değişmesi, inançların değişmesi, çöplerin aynı kalması, insanın aynı kalması… 

Lübnan’dan dönerken Beyrut havaalanına girişte Avrupa ülkelerini batıya, Türkiye’yi doğuya yönlendirmeleri… Ve benim yabancı kadın arkadaşlara; yes we are also a Middle Eastern country deyip el sallamam:) 

Ve şu an fark ediyorum ki Lübnan’da bisiklet sürerken hiç taciz yaşamadık; hatta kadınlarla ve erkeklerle ve çocuklarla yollarda hep selamlaştık, kötü bakışlara maruz kalmadan… 

Kadın ve bisiklet: özgürlük…

Yeşim Tin

Bu benim ilk turum olacaktı, 50 kilometreden uzun yol gitmemiş biri olarak, Lübnan’ı baştan sona gezeceğimiz, yaklaşık 200 kilometrelik bu turu acaba tamamlayabilir miyim dedim kendime. Ve turun sonunda gördüm ki, herkes yapabilir.

Çevremden ise, en çok güvenlikle ilgili sorular geliyordu. Başıma kötü bir şey geleceğini hiç düşünmedim, soranlara da gelecekse böyle gelsin dedim açıkçası.

8’i Türk, 120 kadınla 1 hafta geçirdiğim, mültecilerin yaşamlarına ve bir o kadar tezat, başbakanın konutuna konuk olduğumuz uçlarda bir etkinlikti bu. Sayfalarca yazabilirim ama tek cümle ile özetleyeyim; yaşam dönüştüren bir deneyimdi.

 120 kadınla dağları tepeleri aşacak olmak kalbimi hızlandırıyordu, öyle de oldu. 16 farklı ülkeden, her biri bambaşka deneyimle Lübnan’a gelmiş kadınların 24 saatine tanık olmak, her kültürün kendine has olumlu/olumsuz özellikleriyle tanışmak harikaydı. Seneye Filistin’de olması planlanıyor, koşarak gideceğim. 

Bu yazı daha önce Cyclist Türkiye Kasım 2017 sayısında yayınlanmıştır.

Benzer Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir