Röportaj ERMAN ÖNER
Cyclist Türkiye: Beş Monumenti de bu denli özel, tutkulu ve benzersiz kılan sizce nedir?
Peter Cossins: Anıtsal yarışları bu denli özel, tutkulu ve biricik yapan pek çok farklı faktör mevcut; köklü ve şanlı tarihleri, yarışların uzunluğu ve kazanan bisikletçilerin kalitesi… Anıtsal klasikler geçmişten bugüne kadar varlıklarını sürdürdü çünkü modern çağda tek günlük klasiklere benzer bir yarış organize etmeyi kimse başaramadı.
Örneğin, 300km’den daha uzun olan Milan-San Remo’yu göz önüne alalım. Milan-San Remo kahramanlık olarak görülen çok farklı bir bisiklet çağının geçmişten bugüne uzanan bir yansımasıdır. Beş anıtsal yarıştan herhangi birini kazanmak çok özeldir. Bisikletçiler için harika bir kariyerin temeli olabilecek bir başarının ve özel bir yeteneğin kanıtıdır.
Cyc: Geçmişle kıyaslayınca, bahar klasiklerinde yarış stratejileri nasıl değişti?
PC: Asıl kilit farklılık yarış sonlarından kaynaklanıyor. Günümüzde artık geçmişe oranla çok daha fazla bisikletçi rekabet halinde. Bu nedenle, takım taktikleri çok daha fazla önem arz eder hale geldi, özellikle de Milan – San Remo, Liège-Bastogne-Liège ve Lombardy gibi yarışlarda. Beş anıtsal yarışın tamamında da şimdilerin en önemli taktiği, hamle yahut atak yapmadan önce mümkün olduğunca uzun süre beklemek. Ayrıca takım arkadaşlarının seni rüzgardan uzak tutması ve peloton içerisinde doğru bir pozisyonda konumlandırması da önemli.
Uzun süreli kaçışlarla küçük grupların artık tek günlük anıtsal yarışlarda başarılı olduğunu görmüyoruz, çünkü pelotonun güç seviyesi eskiye oranla çok yüksek. Kısa dik tepeleri ve Arnavut taşlı yolları nedeniyle Flanders ve Roubaix ise çok daha farklı iki yarış. Her ikisi de geçmişte olduğu gibi hala bir takımın kontrol edemeyeceği kadar zor iki yarış; çünkü tahmin edilemeyen pek çok faktör barındırıyorlar.
Cyc: Günümüzün en yaygın taktiği güçlü takımların grup halinde liderleri için çalışması, geçmişte bisiklet yarışlarında taktikler nasıldı ve sizce geçmişin en büyük taktik ustaları kimler?
PC: Geçmişte yarış taktikleri son derece basitti: Mümkün olduğunca uzun süre tam gaz pedal çevir. Her yarış için gerek duyulan taktikler oldukça farklıydı, hala da farklı. Sonuç olarak, en iyi taktisyeni, farklı tip yarışların tamamını kazanmış bisikletçiler içinden seçmek daha doğru olur. Bu nedenle benim tercihim; Eddy Merckx, Rik Van Looy ve Roger De Vlaeminck.
Cyc: Bahar klasiklerinin geçmiş edisyonlarına baktığınızda, bisiklet gazetecisi ve bisikletsever olarak unutamadığınız yarış hangisi?
PC: Flanders’ı ilk kez yerinde takip ettiğimde yıl 1994’tü. Bisiklet gazetecisi olarak meslek hayatımın henüz başlarındaydım ve yarış hakkında bugünkü kadar bilgi birikimine sahip değildim. Tüm günü Fransa Turu’nu ilk 10 içerisinde tamamlamış Belçikalı eski bisikletçi Paul Wellens’in sürdüğü araçta geçirmiştim. Bu sayede yarışın iç yüzü hakkında inanılmaz değerli bilgiler edinmiş ve Flanders Turu’nun Flamanlar için ne anlam ifade ettiğini öğrenmiştim.
Bitiş noktasında ise Gianni Bugno, yerel kahraman Johan Museeuw’ü lastik farkıyla geçti. Museeuw ve hayranları hayal kırıklığına uğramıştı. Diğer tüm yarışlara oranla bu edisyonu izlemek şimdi bile bana daha büyük bir zevk veriyor. Durumun böyle olmasının en önemli sebebi olarak yarışın, izleyen taraftarlar için arz ettiği önem geliyor.
Aslına bakarsanız Tour of Flanders nadiren sıkıcı bir yarıştır, her zaman ilginizi çekecek bir şeyler sunar. Tabii bir şeyi de itiraf etmeliyim, Muur üzeri Bosberg’în çıkıldığı eski bitiş noktası daha heyecanlı bir sondu, şimdikine tercih ederim ama Flanders hala son derece keyifli bir yarış.
Cyc: Cevaplaması zor bir soru biliyorum ama görüşünüzü merak ediyorum. Rouleur dergisine verdiği bir röportajda Roger Vlaeminck, “Sagan eğer bizim dönemimizde yarışsaydı tek bir klasik bile kazanamazdı” dedi. Siz Roger’e katılıyor musunuz?
PC: De Vlaeminck’in ilgi çekici ve bir o kadar da tartışmalı açıklamalar yapmak gibi bir huyu var, bu da onlardan biri. İçeriğini tam olarak bilmiyorum ama eminim ki bu sözleri Sagan’ın taktiksel yeteneğini göz önüne alarak sarf etmiştir. Sagan son derece güçlü bir bisikletçi, ama gücünü her zaman en verimli şekilde kullandığını söylemek güç; çünkü gerekmediği anlarda gücünü gereksiz yere israf ettiğine çok defa şahit olduk. De Vlaeminck’in savı muhtemelen Sagan’ın bu dezavantajından yola çıkıyor, tıpkı Slovak bisikletçinin pek çok rakibinin bu zaaftan faydalandığı gibi.
Cyc: Kusursuz bir tek günlük yarışçı sizce mental ve fiziksel açıdan hangi özelliklere sahip olmalı? Ve sizce bisiklet tarihi boyunca ideal klasikçi tanımına en fazla yaklaşan bisikletçi kim?
PC: Temelde her iki açıdan da güçlü olması gerekir. Ancak sonda güçlü bir sprinte sahip olmak en büyük avantajdır. Belki üst düzey sprinterleri mağlup edecek kadar hızlı olmayabilir ama kusursuz klasikçiden bahsediyorsak küçük grup finişlerini kazanacak kadar kuvvetli olmalıdır. Merckx, De Vlaeminck ve özellikle de Van Looy bu tanıma en iyi uyan bisikletçiler.
Cyc: Deceunick-Quick Step tek günlük yarışlarda yine en büyük güç. Takımın gösterdiği başarıyı neye bağlıyorsunuz? Ve sizce Deceunick-Quick Step durdurmanın taktiksel açıdan bir yolu var mı?
PC: Bu tip yarışlarda Deceuinck-Quick Step’in göstermiş olduğu başarı birçok farklı nedene bağlı. Bunlardan ilki, takımın tüm konsantrasyonunu tek günlük yarışlara vermiş olduğu gerçeği. Bir diğeri de bu tip yarışlarda başarılı olabilecek bisikletçileri geliştirmeleri yahut bu tip bisikletçileri takıma katmaları. Arka planda ve teknik ekipte ise yılların tecrübesi yatıyor elbette.
Her yarışta birden fazla opsiyonları olması da bir başka büyük avantaj. Tüm bunların sonucunda bisikletçiler kendilerinden emin bir şekilde başlangıç çizgisine çıkıyor. Elbette onları yenmek mümkün ama rakip takımlar Deceuinck-Quick Step ile baş edebilecek kaliteli sporcu sayısına sahip olmayabiliyor, çünkü Deceuinck-Quick Step kadro tercihinde tek günlük yarış uzmanlarına ağırlık veriyor.
Cyc: Wout van Aert ve Mathieu van der Poel’den neler bekliyorsunuz?
PC: Her ikisi de anıtsal yarışlarda kendilerini daha da geliştireceklerdir. Geçmişte Cyclocross bisikletçilerinin tek günlük yarışlarda göstermiş olduğu başarılı performanslara şahit olduk. Akla ilk olarak, Roger De Vlaeminck geliyor. Ancak elbette başarı takımınızın sahip olduğu bisikletçilere göre de değişkenlik gösterebiliyor.
Bu açıdan, tek günlük yarışlarda Van Aert iyi bir takıma sahip, ancak aynı şeyi van der Poel için söylemek güç. Yine de van der Poel tüm hedef ve odağını yol bisikletine verdiğinde, onu transfer etmek isteyen pek çok güçlü takım kapısını çalacaktır.
Cyc: Klasiklerde başarı pek çok faktöre bağlı, ama takım aracında nasıl bir sportif direktör olmalı?
PC: Bu tip yarışlar hakkında son derece deneyimli, açık bir taktiksel zekaya sahip, aynı zamanda sakin kalmayı başarabilen bir sportif direktör.
Cyc: Paris-Roubaix’yi her zaman en güçlü bisikletçi mi kazanır?
PC: En güçlü olan avantaj elde ediyor olsa da, her zaman en kuvvetlinin kazandığını söylemek güç. Bunun bir nedeni, Roubaix ve Flanders’ın tahmin etmesi çok güç iki yarış olması. İyi şans kadar iyi bir taktiksel zeka ve harika bir bisiklet hakimiyeti yeteneği gerektirir. Bu özellikler bir bisikletçiyi en güçlüler karşısında dahi avantajlı duruma getirebilir.
Cyc: Gelişen bisiklet teknolojisi Roubaix tarzı yarışlarda sürüş şeklini önemli ölçüde etkiledi, peki yarışların kaderini nasıl etkiledi?
PC: Teknolojik gelişmeler yarışlarda büyük bir fark yarattı fakat Roubaix’in en güzel yanlarından biri her dönem acımasız bir meydan okuma sunuyor olması. Geçmişte olduğu gibi bugün de Arnavut taşlarda en güçlü bisikletçiler, güçleriyle momentumunu korumaya çalışıyor ve lastik patlağından kaçınmak için oluklar yerine yoldaki taşların merkezinden gitmeyi tercih ediyor. Gelişen teknolojiye rağmen bazı şeyler ise hala olduğu gibi kalmaya devam ediyor.
Cyc: Geçtiğimiz yıl Peter Sagan hedefine Liege-Bastogne-Liege’i de aldı, Slovak bisikletçinin şansını nasıl görüyorsunuz?
PC: Liège’in değişen bitiş noktasını göz önüne aldığımızda Sagan’ın kazanma şansının yükseldiğini söyleyebiliriz. Yeni rota üzerinde yarışın nasıl gelişeceğini görmek heyecan verici olacak çünkü bu haliyle de hala tırmanışçılara uygun bir yarış ama bitiş noktası düz.
Bu da tırmanışçılar için bir dezavantaj. Umarım ki bu sayede daha erken ve uzun ataklar görebiliriz çünkü söylemesi üzücü ama Liège son yıllarda favorilerin her şeylerini vermek için son 10km’yi beklediği bir yarışa dönüştü; bu nedenle de son yıllarda biraz sıkıcı hale gelmişti.
Cyc: Philippe Gilbert beş anıtsal klasiği de kazanabilir mi?
PC: Evet başarabilir ve bunu yapabilirse, tarihteki dördüncü bisikletçi olur. Üstelik dördü de Belçikalı. Başarırsa Gilbert adına bu gerçekten büyük bir başarı olur ancak San Remo yarış seviyesi nedeniyle muhtemelen ona en karmaşık gelen yarış. Eğer Roubaix’de güçlüyseniz rakipleriniz bir elin parmağını geçmez, ancak San Remo’da yarışın son tırmanışı Poggio’ya gelirken hala 50’den fazla rakiple mücadele etmeniz gerekir.
Cyc: Kitaplarınızın konu seçiminde nasıl bir yol izliyorsunuz?
PC: Başlıca faktör, bisiklet taraftarlarını ve okuyucuları özellikle ilgilendiren yarışlara veya sürücülere odaklanmaktır. Yarış takviminin en popüler yarışları olan The Monuments kitabı bu durumun iyi bir örneği. Yarış taktiklerini kaleme aldığım kitabım Full Gas fikri ise ortaya birçok taraftarın, özellikle de sadece Fransa Turu için bisiklete binenlerin, yarışlarda stratejik olarak neler olup bittiğinin farkında olmadığını anlamamla çıktı. The Yellow Jersey, Fransa Turu’nda sarı formanın ilk defa kullanılmasının 100. yıl dönümü ile aynı zamana denk geliyor.
Cyc: Kitaplarınız bisiklet kültürüne nasıl bir miras bırakacak?
PC: Kitaplarıma derin anlamlar yüklemek istemiyorum ama umarım bisiklet sporuna yeni taraftarlar kazandırabilir, halihazırda sporu takip edenlere yeni pencereler açabilir. Bisiklet sporu içerisinde anlatılmayı bekleyen etkileyici hala tonlarca hikaye mevcut ve gelecekte içlerinden birkaç tanesini gün yüzüne çıkarmak harika olurdu.