S&C: Lizzie Deignan

Lizzie Deignan ile Banu Yelkovan Cyclist Türkiye’nin Mart 2020 sayısı için bir araya gelmişlerdi. Deignan’ın o zaman bir buçuk yaşında olan kızı şimdi iki buçuk yaşında. Lizzie Deignan Trek-Segafredo ile yarışmaya devam ediyor.

“Annelik, profesyonel bisikletten çok daha zor ve eşim kızımıza bakmak için emekli olup tam zamanlı evde kalmayı seçtiği için çok şanslıyım.”

Dünyanın en iyi kadın bisikletçilerinden Lizzie Deignan ile Seyrentepe’de bir ofiste çalışan bir kadın spor gazetecisini haftalarca zaman ayarlayamadan karşılıklı röportaj ertelemeye iten ve binbir zorlukla zaman denkleştirdikten sonraki ilk alo’dan 5 dakika sonra 40 yıllık arkadaşlarmışçasına gülüşerek ve bıraksan saatlerce sohbet edecek kadar samimi konuşmalarını sağlayan şey ne derseniz, buna sadece annelik diye cevap veririm.

Banu Yelkovan: Ben Türkiye’de bir kadın spor gazetecisiyim. Aynı zamanda uzun süredir evliyim ve 12 yaşında bir oğlum var. Sizin gibi spor endüstrisinde bir anne olmanın zorluklarını kısmen yaşadım. Tabi ki benim işim sizinki kadar zor değildi. Bu nedenle biraz sizden dinlemek istiyorum. Doğum sonrası nasıl geçti? Çok kısa bir süre içerisinde geri döndünüz.

Lizzie Deignan: Evet, aslında ben de fiziksel olarak sağlığımın eski haline bu kadar hızlı dönebilmesine şaşırdım. Yarışmanın yanı sıra yeni anne olmayı başarabilmek bir denge meselesi ve bunu yapabilmek için dengeyi çok iyi sağlamanız gerekiyor. Ve daha önce anne olmamışsanız, gerçekten sizi ne beklediğini bilemiyorsunuz.

Banu Yelkovan: Kesinlikle!

Lizzie Deignan: İlk başlarda kızım hakkında tam yeni bir şey öğrendim derken, bir sonraki hafta her şey değişiyordu. Bu nedenle o seneye baktığımda, aslında çoğu şey bayağı bulanık ve bir yıl çok hızlı geçmiş gibi geliyor. Oysa her yeni günle beraber ne yapacağımıza tekrardan karar vermek zorunda kalıyorduk. Bugünlerde artık aile olarak daha oturmuş olduğumuzu düşünüyorum. Ne yaptığımızı biliyoruz. Bu da beni memnun ediyor.

Banu Yelkovan: Benim için ilk yıl Groundhog Day gibiydi. Sanki aynı günü tekrar tekrar yaşıyordum: Yedir, uyut, altını değiştir. Yedir, uyut, altını değiştir. Bir gün zor geçiyordu, sonra bir baktım doğum gününü kutluyoruz…

Lizzie Deignan: Aynen doğru, evet. Çok güzel tarif ettiniz.

Banu Yelkovan: Bu süreçte eşinizin size çok yardımcı olduğunu biliyorum; bu çok alışık olduğumuz bir durum değil. Biraz bundan bahseder misiniz?

Lizzie Deignan: Evet. Kesinlikle. O da profesyonel bisikletçiydi ve doğumun ardından emekli oldu. Emekliliği çok güzel bir zamanlamaya denk geldi ve buraya kadar birlikte gelebildik. Dürüst olmak gerekirse, onsuz bunların hiçbirini başaramazdım. Yarışlar için evden ayrılmak zorundayım ve tabi ki birinin zamanının tamamını Orla’ya ayırması gerekiyor.

Aynı zamanda eşim zor antrenmanların ardından eve ne kadar yorgun ve bitkin geldiğimi anlayabiliyor. Bisikletten inip, doğrudan ev işleriyle ilgilenebilecek durumda olmadığımı ve bu noktada ekstra desteğe ihtiyacım olduğunun farkında. Evet, gerçekten iyi bir takımız ve o olmadan bunu başaramazdım.

Banu Yelkovan: Genelde eşlerin aynı meslekten olmasının iyi bir şey olmadığı söylenir. Fakat sizin durumunuzda bu tam tersi, değil mi?

Lizzie Deignan: Evet, kesinlikle. Aramızda gerçekten bir empati olduğunu düşünüyorum. Profesyonel spordan emekli olması onun için hiç de kolay değildi, ben bunu gayet iyi anlayabiliyorum. Öte yandan bence eşi 9’dan 5’e mesaili bir işte çalışan ve diğeri evde tam zamanlı çocuk bakan bir ebeveynden daha şanslı.

9’dan 5’e çalışan bir ebeveyn, evde çocuk bakmanın ne kadar zor bir şey olduğunu tam olarak anlamayabilir. Tabii bu benim için geçerli değil. Ben çalışsam da zamanımın bir kısmını da evde geçirdiğim için tam zamanlı bir ebeveyn olmanın nasıl zor olduğunu kısmen de olsa deneyimleyerek görebiliyorum. Bu nedenle eşime tüm yaptıkları için minnettarım çünkü gerçekten hiç kolay bir iş değil.

Banu Yelkovan: Biliyorum. Bazen evde hiç oturmadan çalışabilirsiniz, eşiniz eve geldiğinde yapacaklarınız hala bitmemiş olabilir, yine de “Bugün ne yaptın?” sorusuna, “Hiçbir şey” diye cevap verirsiniz. Sürekli sıfırdan aynı işi yapmak, insanda hiçbir şey yapmıyormuş duygusu oluşturuyor ve bu zihinsel olarak kişiyi fazlasıyla yorabiliyor…

Lizzie Deignan: Evet, kesinlikle. Öncelikle başlangıçta bebek bakmak zihinsel olarak daha fazla yorucuydu çünkü ilk zamanlarda iyi uyuyamıyordu. Fakat en azından tek bir yerde yatıyordu. Şimdi geriye bakıp düşündüğümde, aslında o kadar da zorlayıcı değildi. Tabii o zaman öyle hissetmiyorduk. Şimdi bir buçuk yaşında, her yere koşturuyor; durmadan hareket ediyor. Zihinsel yorgunluğun yanında, fiziksel yorgunluk da ekleniyor. Bu seneki zorlu görevimiz de bu!

Banu Yelkovan: Tam olarak hangi dönemde olduğunuzu anladım. İyi haber, dört yaşından sonra işler kolaylaşacak…

Lizzie Deignan: (Gülüyor) Peki. Sadece üç yılımız daha var demek.

Banu Yelkovan: Aynen öyle. Merak etmeyin, hızlı geçecek. Ve tabii, aynı zamanda biraz da yavaş… Siz antrenmanda olduğunuzda, Orla’yla eşim ilgileniyor dediniz. Peki, evdeyken sorumlulukları nasıl paylaşıyorsunuz?
Lizzie Deignan: Çoğu zaman antrenman için dışarıda oluyorum, bu sürede Philip ve Orla beraber oluyor.

Çoğunlukla, Orla’nın öğle uykusu bitmeden eve dönmüş oluyorum. Bu işime geliyor; o daha uyanmadan duş alıp, yemek yiyebiliyorum. Öğleden sonra yemeğini ben yediriyorum; ardından bazen parka götürüyorum. Bazen Philip’in de götürdüğü oluyor.

Bu o gün antrenmanımın ne kadar yoğun geçtiğine göre değişiyor. Bazı günler evden çıkacak kadar iyi hissetmiyorum ve içerde oyunlar oynuyoruz. Olabildiğince dışarı çıkıp, onunla oynamak istiyorum ama dediğim gibi, her şey o gün antrenmanın nasıl geçtiğine göre şekilleniyor. Philip banyosunu yaptırıyor ve ben de akşamları uyutuyorum. Aslında çok basit bir günlük rutinimiz var.

Banu Yelkovan: Çok güzel. Ev işleri ve Orla’yı çok iyi bir şekilde paylaşmışsınız.

Lizzie Deignan: Evet. Bence de.

Banu Yelkovan: Konuyu tamamen değiştirip, günümüzde kadın bisikletinin seviyesi hakkında konuşmak istiyorum. Şimdiki yarışlara baktığınızda, kazanmanın eskiye nazaran daha zor olduğunu düşünüyor musunuz?

Lizzie Deignan: Kesinlikle evet. Hamile olmadan önce, yarışlara tamamen hakim durumdaydım. Dominant bir bisikletçiydim. Birçok yarış kazandım. Hamilelikle birlikte mecburen bir yıl ara verdim ve ardından pelotona geri döndüm. Antrenmanlarıma eskiden olduğu gibi, tamamen aynı gücü harcayarak devam ettim ve bunun sonucunda da yarışlarda aynı performansı sergileyebileceğimi varsaydım. Fakat böyle olmadı.

Yarışları kazanmak çok daha zordu; çünkü yokluğumda seviye ilerlemişti. Artık benimle aynı gücü üretebilen kadın sporcu sayısı arttı ve seviye de ilerlemiş oldu. Bu nedenle benim de kendimi geliştirip, eskisinden daha iyisini yapmam gerekiyor.

Banu Yelkovan: Ama bunu hala yapmak istiyorsunuz, değil mi? Artık bir kızım var, kazanmak o kadar da önemli değil diye düşünmüyorsunuz?

Lizzie Deignan: Hayır, kesinlikle. Sadece yarışlara katılmaya devam etmek için geri dönmedim. Hala kazanmak istiyorum.

Banu Yelkovan: Harika. Peki, bu sporda eşitlik hakkında ne düşünüyoruz? Daha doğrusu kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizlik hakkında. Zorluk seviyesi aynı olsa bile, birçok yarışta verilen ödüller aynı olmuyor. Yarışların uzunlukları da farklılık gösteriyor. Bunlardan hangileri sizi en çok rahatsız ediyor?

Lizzie Deignan: Benim fikrime göre en büyük problemimiz televizyonda, medyada yeterince yer almıyor oluşumuz. Bence harika yarışlarımız var. Bu yarışlara halkın ilgisini çekmek ve sponsor bulabilmek için sporumuzu, yarışlarımızı olabildiğince sergilememiz gerekiyor. Bu noktada basının ilgisi yetersiz kalıyor.

Banu Yelkovan: Peki, sizce sporun medyada daha fazla yer almasıyla diğer konular da çözülebilir mi? Örneğin, para ödülleri?

Lizzie Deignan: Evet, öyle düşünüyorum. Bence en önemli şey bizim profesyonel atlet olarak kategorilere ayrılmamız. Biz tenis sporcuları gibi değiliz. Demek istediğim, biz turnuvalara para ödülü için girmiyoruz. Biz kazanmanın prestiji için yarışıyoruz. Ne kadar bu sporda para ödülü almaya alışık olsak da, bir erkek bisikletçiye de sorsanız, onlar için de bunun öncelik olmadığını görürsünüz

Kimse bir yarışa, büyük para ödülü olduğu için girmez. Örneğin, Tour of Flanders’a katılıp kazanmak istemelerinin sebebi, bu yarışın köklü bir geçmişinin ve itibarının olması. Burada öncelik para ödülü olmuyor. Bu anlamda bisiklet daha geleneksel bir spor. Bu nedenle ben eşitliğin var olup olmadığını değerlendirmek için para ödüllerine bakmanın doğru olduğunu düşünmüyorum.

Banu Yelkovan: Peki. Kadınların spor aracılığıyla güçlenmesi son zamanlarda gündemde tartışılan bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Bisikletin kadınları özgürleştirmedeki rolü hakkında ne söylersiniz? Daha fazla kadın bisiklete yönlendirilmeli mi? Kişisel gelişimlerine katkısı olur mu? Bu sporu kadınlara önerir misiniz?

Lizzie Deignan: Evet, bence kesinlikle rolü var. Bisiklet sizi özgürleştirir; başka insanlarla beraber spor yapmanıza olanak verir. Sosyal bir spordur, özgüveninizi geliştirir, size yeni beceriler kazandırır. Aynı zamanda çok faydalı bir spordur. Bisikletle ulaşımınızı sağlarsınız. Çevre dostudur ve bu spordan birçok kazanç elde edebilirsiniz. Her gün daha fazla kadın bisiklete binmeye başlıyor ve bence bu çok heyecan verici. Ben bu sporda profesyonel atlet olmayı bıraksam bile, bisiklet sürmekten asla vazgeçmem çünkü zihin sağlığı açısından üzerimde çok olumlu etkileri var.

Banu Yelkovan: Hazır bu konuya değinmişken, bir sonraki sorumu da sormak istiyorum. Bisikletin kişisel gelişiminize nasıl bir katkısı oldu? Size ne gibi değerler kattı veya hangi alanlarda sizi ileriye taşıdı?

Lizzie Deignan: Kendi açımdan değerlendirdiğimde bisiklet bana çok şey kazandırdı. Eşimle bisiklet sayesinde tanıştım (Gülüyor). Bisiklet sürmek beni özgür kılıyor; sürerken zihnimde kötü düşüncelerden kendimi arındıracak vakti bulabiliyorum. Bisiklet sürmeye kötü bir ruh halinde başlamış olsam bile, eve her zaman daha iyi bir şekilde dönüyorum. Dışarıda, doğada olmayı seviyorum. Her zaman iyi hissetmemi sağlıyor.

Banu Yelkovan: Düşünmek için en iyisinin koşmak olduğunu söylerler. Meditasyon yapmak gibi. Bisiklet için de aynısını söyleyebilir misiniz?

Lizzie Deignan: Evet. Başka hiçbir şey bana bisikletin verdiği hissi vermiyor. Meditasyonu ve yogayı da denedim. Onlar benim için çok yavaş. Yavaş uğraşlarda odaklanmakta zorluk çekiyorum. Bisikletteki hız bir bakıma benim odaklanmamı sağlıyor.

Banu Yelkovan: Hamileliğin engel oluşturmadığı çok az sporcu var. Serena Williams için bile geri dönmek kolay olmadı. Ama siz her zaman devam ettiniz. Hamileyken antrenmanları sürdürdünüz ve Orla’nın doğumundan üç ay önce takımınız Trek-Segafredo ile sözleşme imzaladınız. Peki, bu süreçte ne gibi tepkiler aldınız?

Lizzie Deignan: Farklı tepkiler aldım. Bazı tanıdıklarım gerçekten olumluydu. Örneğin büyükbabamın tepkisi çok ilginçti. 85 yaşında bir adamdan bahsediyoruz ve hamile olduğumu söylediğimde “Peki, bir sonraki yarışın ne zaman olacak?” diye sordu. Onun için hamileliğimle birlikte bisikleti bırakmam kesinlikle söz konusu değildi.

Diğer yandan, birçok insan otomatik olarak bırakacağımı düşündü. Sanırım bu insanın yetişme şekli ve ailesine göre değişiyor. Benim ailemde birçok kadın çalışmaya devam etti. Büyükbabam ise çalışmıyor, ev işleriyle ilgileniyordu. Verdiği tepkinin sebebi bu olabilir.

Tabii ki bazı insanlara halen daha bisiklet sürüyor olmam garip geldi ve bunun güvenli olup olmadığını sorguladılar. Ama ben kendimi biliyordum ve bu süreçte gerekli tüm tedbirleri aldım. Asla trafikte sürmedim; günün sıcak saatlerinde antrenman yapmadım. Aslında hiç zorlayıcı antrenman yapmadım diyebilirim. Sadece bisikletimi sürüyordum. Evet, özetlemek gerekirse hem olumlu hem olumsuz tepkiler geldi.

Lizzie Deignan ve Orla

Banu Yelkovan: Anne olmayı ve elit bisikletçi olmayı karşılaştırdığınızda, sizce hangisi daha zor?

Lizzie Deignan: Anne olmak.

Banu Yelkovan: Gerçekten mi?

Lizzie Deignan: Evet. Annelikle çok sevdiğiniz bir kişinin sorumluluğunu alıyorsunuz ve bu sizi savunmasız kılıyor. Mesela ileride bisiklet hayatımda olmasa, bununla bir şekilde başa çıkabilirim. Fakat annelikte bu söz konusu değil. Tüm hayatınız boyunca annesiniz, bir sonu yok.

Banu Yelkovan: Kesinlikle. Ben de benzer tepkiler vermiştim. Normalde olaylara çok takan bir insan değilim. Özellikle iş ve aldığım kişisel kararlar konusunda. Fakat anne olduktan sonra her konuda endişelenmeye başladım.

Lizzie Deignan: Aynen.

Banu Yelkovan: Artık eskiden olduğumdan çok farklıyım. Resmen evhamlı bir insana dönüştüm. Oğlum mutlu mu? Ne yapmalıyım? Nasıl başa çıkmalıyım? Sizin için de böyle mi?

Lizzie Deignan: Evet. Çok hem de. Eskiden duygularım yerine mantıkla hareket ederdim. Fakat şu anda çok daha duygusal ve kaygılıyım.

Banu Yelkovan: Her şeye rağmen çok hızlı bir şekilde geri dönüş yaptınız. Bunu nasıl başardınız? Biliyorsunuz, bu noktada birçok kadın atlete örnek oldunuz.

Lizzie Deignan: Ben sabırlı olduğuma inanıyorum. Bir yarışa girmem gerek diye bir hedef koymadım. Sadece haziran ayında yarışmaya başlamak istediğime karar verdim. Orla eylül ayında doğdu. Ben de kendime dokuz ay vermenin yeterli olacağını düşündüm. Fakat altıncı ayda emzirmeyi bıraktım ve bilirsiniz ardından kendimi gerçekten güçlü hissettim.

Takımıma yardımcı olabilecek kadar güçlüysem yarışmalıyım diye düşündüm. Bildiğiniz gibi bisiklet bir takım sporudur. Her zaman kazanmak için yarışmazsınız. Bu şekilde, tahmin ettiğimden daha erken yarışlara başladım.

Banu Yelkovan: Öğrenmek istediğim bir konu var. Erkek dünyasını, sporunu, düşündüğünüzde akla ilk gelen kelime “rekabet” oluyor. Kadın sporu için de bu geçerli mi? Kadınlar arasında dayanışma var mı diye sorsam, ne derseniz? Yoksa elit erkek ve kadın sporunda bu anlamda bir farklılık yok mu?

Lizzie Deignan: Kadın sporunda karşılıklı saygının olduğunu düşünüyorum. Ama bu erkeklerde de var. Tabi ki, hepimiz rakibiz fakat empati kurabiliyoruz çünkü hepimiz bu meslek için ne kadar uğraş verdiğimizi ve fedakarlık yaptığımızı biliyoruz. Bu noktada kesinlikle saygı söz konusu diyebilirim. Bizdeki kelime saygı olabilir.

Banu Yelkovan: Hamile olduğunuzda kariyerinizin doruk noktasındaydınız. Zirvedeyken bebek sahibi olmak önceden almış olduğunuz bir karar mıydı? Planlamış mıydınız?

Lizzie Deignan: Evet, ortaklaşa aldığımız bir karardı. Ben çocuk sahibi olmayı çok istiyordum, eşim de öyle. Bu şekilde gelişti. Planlı bir hamilelikti.

Banu Yelkovan: Orla’nın sesini arkadan duyuyorum ve sizi çok tutmak istemiyorum. Son sorularıma geçiyorum. Türkiye’de bir anneyi çocukla gördüklerinde, herkes fikrini söylemekte kendini özgür hissediyor. Hamile olduğunuzu gördüklerinde veya kucağınızda bebek olduğunda herkes rahatça yorum yapabiliyor. Bu çocuk üşümüş veya aç gibi yorumlar. İngiltere’de benzer bir durum yaşanıyor mu?

Lizzie Deignan: Tanrım. Evet, kesinlikle. Bunu ilk yaşadığımda gerçekten çok şaşırdım. Profesyonel bir bisikletçi olarak normalde insanlar bana gelip soru sorarlar. Fakat birden bire sokakta gördüğüm yabancı insanlar bana tavsiye verir oldu. Dediğiniz gibi, çocuk üşümüş gibi yorumlar yapıyorlar. Ben de “hmm peki” diyorum. Sanırım bu uluslararası bir problem.

Lizzie Deignan

Banu Yelkovan: Demek ki öyle. Açıkçası sizin orada da işler aynıysa biraz rahatladım. Peki, ileriki yıllarda kadın bisikletinde kısa veya uzun dönemli görmek istediğiniz değişiklikler var mıdır? Varsa nelerdir? Basında yeterince yer verilmediğinden bahsetmiştiniz. Bunun dışında değişmesini istediğiniz konular var mı? Neler görmek istersiniz?

Lizzie Deignan: Önemli olan hâlihazırda iyi düşünülmüş değişikliklerin yapılıyor olması. Artık asgari ücretimiz var; bu benim yıllar boyunca talep ettiğim bir şeydi. Ve bununla birlikte hem yetenek hem de derinlik açısından yarışlarda büyük gelişmeler göreceğimize inanıyorum. Umudum yapılan bu değişikliklerin sürdürülebilir olması. Umarım bir geriye dönüş söz konusu olmaz.

Banu Yelkovan: İlerde Orla’nın ne yapmasını istersiniz? Planlarınız var mı? Anne ve babası gibi profesyonel bir bisikletçi olarak görmek ister misiniz?

Lizzie Deignan: Genetik olarak bu alanda bir avantajı olacak, evet. Fakat ben ne seçerse seçsin, tutkulu olduğu bir meslekle uğraşmasını dilerim. Umarım, gerçekten heyecan duyacağı bir işe sahip olacak kadar şanslı olur, bu işin ne olduğunun pek bir önemi yok.

Banu Yelkovan: Siz kariyer olarak bisikletçi olmayı seçtiğinizde, ailenizin tepkisi nasıl oldu? Kararınızı desteklediler mi? Ne zaman bu kararı almıştınız?

Lizzie Deignan: Evet, 18 yaşıma geldiğimde üniversiteye girmek veya profesyonel bir bisikletçi olmak arasında karar vermem gerekiyordu. Ve ebeveynlerim profesyonel seviyede bisikletçilerin varlığından haberdar değillerdi. Sanırım ilk başta, eğitimime devam etmeden önce birkaç yıl eğleneceğimi düşündüler. Bu nedenle kararımı desteklediler çünkü pek de ciddiye almadılar. Düşünüyorum da sanırım o zamanlar kararımı tam olarak algılamamışlardı.

Banu Yelkovan: Peki, son olarak, dünyanın her yerinde anne olmak isteyen kadın atletlere veya hayallerinin peşinden koşmak isteyen annelere vermek istediğiniz bir tavsiye var mı? Sohbetimizi bitirmeden, en azından bu yazıyı okuyacak olanlara bir şey söylemek ister misiniz?

Lizzie Deignan: Tabii. Bence her ikisini de yapmak mümkün ve asla vazgeçmemelisiniz. Eğer işinizi gerçekten seviyorsanız, aynı anda anne de olabilirsiniz.

Banu Yelkovan: Teşekkür ederim. Kesinlikle duymak istediğim bir tavsiye. Zaman ayırdığınız için minnettarım. Sizinle konuşmak büyük bir zevkti.

Lizzie Deignan: Ne demek. Ben de kısa tuttuğunuz için size teşekkür ederim.

Banu Yelkovan: Ne demek? Halden anlıyorum. Tekrardan görüşmek dileğiyle.

Lizzie Deignan: Görüşmek üzere.

Benzer Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir