Ahmet Mumcu’nun ikinci Tour de France seferi

Ahmet Mumcu’nun ikinci Tour de France seferi

Röportaj Aydan Çelik

Aydan Çelik: Sevgili Ahmet Mumcu, bu yıl yine milyonlarca izleyici senin bayrağını Tour de France bitiş çizgisinde gördü. Geçen yılın başlangıç kenti olan Bilbao’dan bu yılın bitiş kenti olan Nice’e kadar özel bir işe imza attın. Bana sorarsan son yılların en heyecan verici turlarından birine tanık oldun. Dilersen Floransa’ya gidiş hikayenle başlayalım.

Teşekkür ederim. Senin de söylediğin gibi geçen yıl Tour’un başladığı Bilbao’ya gitmiştim. Bu yıl Floransa’dan başlaması benim için daha iyi oldu. Geçen yıl hem yolum daha uzundu hem de motosiklet deneyimim azdı. Bu sene daha rahat gittim. İpsala’dan çıktım. Yunanistan’ın kuzeyinden geçerek Adriyatik kıyılarına kadar gittim. Oradan feribotla Ancona’ya geçtim. Ancona’dan da Floransa’ya devam ettim.

AÇ: Doğrusunu istersen ben Tour’un daha önce İtalya’dan başlangıç (Grand Départ) yapmadığını bilmiyordum. Çok kere İtalya topraklarına girdiğini, hatta Alejandro Valverde’nin bir ara İtalya’dan geçen edisyonlara katılmadığını, zira İtalya’da dopingden hüküm giydiğini biliyordum.

Doğrusunu istersen ben de şaşırdım. Ama diğer taraftan hoşuma da gitti. Özellikle daha önceden görmüş olduğum bir şehirden, Floransa’dan yola çıkmasına sevindim.

Ahmet Mumcu’nun Tour’u takip ettiği motosikleti

AÇ: 2024 aynı zamanda Fransa Turu’nu kazanan ilk İtalyan olan Ottavio Bottechia’nın zaferinin 100. yılıydı. Bir bakıma bu gecikmişlik iyi de oldu. Peki senden Bilbao ile Floransa’daki törenleri karşılaştırmanı istesem, ne dersin?

Bana sorarsan Bilbao daha iyiydi. Şöyle; Bilbao’nun ortamı daha canlıydı. Ateşli bir ruh vardı. Bask seyircisinin coşkusunu biliyorsun zaten. Tabii İtalyan seyircisini de biliyoruz ama Floransa’da seremoni, televizyon izleyicisine göre kurgulanmıştı ve çok güzeldi. Siz bizden daha iyi bir sunuma şahit oldunuz bence. Ama yerinde izlemek isteyenler için berbattı. Daha önceden çekilmiş görüntülerle harmanlanarak bir sunum yapıldı. Ama yerinden izleyenler bisikletçileri çok az gördü. Tabii yine de açılış heyecanı bambaşka bir şey. Onu görmezsen eksik kalıyor. Sunumla start arasında geçen kırk saat çok heyecan verici.

Bir de biliyorsun Floransa çok turistik bir şehir. Ortalık Japon ve Amerikan turist kaynıyordu. Çok sayıda Türk de gördüm. Hatta bir kafile ile karşılaştım. Yanıma çok yorgun bir teyze oturdu. “Evladım bunlar ne yapıyor, yarış mı var?” diye sürdü. Ben de ona “Çok şanslısınız. Dünyanın en ünlü bisiklet yarışına denk geldiniz” diye gaz verdim ama teyze “Ne diyor bu adam?” diye yüzüme baktı. (Gülüşmeler.)

AÇ: Rimini’de biten ilk etap nasıldı? Malum Marco Pantani 30 yıl önce o şehirde bir otel odasında hayatını kaybetmişti.

Nasıl diyeyim? Dedim ya, İtalya beklediğimden daha az ateşliydi. İnsan ister istemez İspanya’daki coşkuyla karşılaştırıyor. İtalyanlar’ın şu anda iddialı bir bisikletçisi olmadığı için midir nedir, bilemiyorum, ortam bana çok canlı gelmedi.

İlk günler İtalyanlardan çok Fransızlar sevinçliydi. Romain Bardet gibi Fransa’yla özdeşleşmiş bir sporcunun ilk etabı kazanması heyecan yarattı. Bologna’da biten ikinci etabı da bir Fransız, Kévin Vaugelin kazandı. Zaten yarış Fransa topraklarına geçince heyecan daha da arttı.

AÇ: Bardet’nin son Fransa Turu’nda ilk etabı kazanması ve Sarı Mayo giymesi  bizi de sevindirdi. O zaferde, bu yıl Cumhurbaşkanlığı Türkiye Turu’nu kazanan takım arkadaşı Frank van den Broek’un büyük katkısı vardı. Yanlış hatırlamıyorsam sen onunla da konuştun.

Evet. Bana Türkiye-Hollanda maçını sordu. Ben de “Bisiklet dışındaki sporlarla ilgilenmiyorum” diye yanıt verdim. (Gülüşmeler.)

Pantani demişken devam edeyim. Biliyorsun ikinci etap Cesenatico’dan başladı yani onun doğduğu, antrenman yaptığı yerlerden geçti. Adam halen büyük efsane. Her yerde onun adını görüyorsun. Neredeyse bir aziz mertebesine çıkarmışlar.

AÇ: Hepimizin yakından bildiği gibi onun 26 yıl evvel başardığı bir şeyi, yani Giro-Tour dublesini, Alberto Contador, Chris Froome gibi çok sayıda bisikletçi yapmak istedi ama olmadı. O zaferden iki ay sonra doğan bir çocuk, Tadej Pogacar bunu başardı. Aslında sen bu yıl birçok bakımdan tarihi bir tura tanıklık etmiş oldun.

Müthiş bir şey tabii. Pogacar sadece Giro-Tour dublesi yapmakla kalmadı. Pantani’nin bazı yokuş rekorlarını da kırdı. Diğer taraftan yarışı bu kadar domine edince “Heyecan azaldı mı?” diye düşünüyorum. Gerçi çocuğun öyle bir yarışma stili var ki o da heyecanı yükselten bir şey.

Hazır rekor demişken Mark Cavendish’i de analım. Doğrusunu istersen ben ilk etaptaki halini görünce yarışı tamamlayamaz diye düşünmüştüm. Çok perişan görünüyordu. Ama adam ne yaptı etti 35. etap zaferine imza attı. Müthiş bir taktik zekayla hem de. Hayret ettim.

AÇ: Bu sene konuşabildin mi kendisiyle?

Bu sene çok zor oldu. Kendisine doğrudan ulaşamadım ama Astana takımının yöneticisi Alexander Vinokurov’la konuştum. Zaten Türk olduğumu öğrenince çok muhabbet gösterdi. Biraz da Türkçe biliyor zaten. “Sen şurada bekle. Bak şu çocuk onun bisikletini tutuyor. Onun yanına gelecek” dedi. Tam o sırada polisler orada bir kişiyi, basın kartı olmadığı için apar topar bariyerlerin dışına attılar. Mark dışarı çıktığında çocuk “Mark” diye seslendi. İkisi nasıl sarıldı görmeliydin. Meğer çocukluk arkadaşıymış. Mark ile görüşemedim ama ailesiyle tanıştım. Oğlu Casper elinde “Go Mark Cavendish” yazan bir pankartla babasını destekliyordu.

AÇ: Senin de polisle bir maceran oldu, değil mi?

Sorma… Ama ondan önce başka bir şey anlatayım. Yarışın patronu Christian Prudhomme ile tanıştım. “Ben Türkiye’den geliyorum. Size Türk bisikletseverlerden selam getirdim” dedim. Cüzdan da hediye ettim. Yanımda sadece pembe cüzdan kalmış, iyi mi, onu verdim mecburen.(Gülüşmeler.)

18. etaptayız. Pogacar en önde geldi. Fotoğraflarda Pogacar’ın arkasında hep benim bayrak çıktı. Pogacar “kim bu adam ya? Bizim bayrağı verelim de o sallasın” diyecek bu gidişle. Zaten Slovenler, Fransızlar yanıma geldi. Hepsi “Biz sizi tanıyoruz” dediler. O sıra yanıma her tarafı silah dolu bir polis geldi, video ile beni çekmeye başladı. Neyse ben takım otobüslerine yöneldim.  Arkamdan gelen üç polis beni durdurdu. “Siz gazeteci misiniz?” dediler. Ama çok kibarlardı. “Kusura bakmayın Fransa’nın durumunu biliyorsunuz” dediler. Kimliğimi görmek istediler. Ben de pasaportumu gösterdim. Bunlar “Biz sizi 18 etaptır izliyoruz. Niye buraya geldiniz, sporcunuz var mı, onu mu izlemeye geliyorsunuz?” dediler. Ben de “Hayır benim ülkemden sporcu yok ama burada çok sevdiğim arkadaşlarım var. Onları görmeye geliyorum dedim. Hatta şimdi onlardan biri olan Victor Campenaerts’i görmeye gidiyorum. İsterseniz beraber gidelim” dedim. Sakin sakin yanıt veriyorum tabii. “İsterseniz beni Prudhomme’a sorabilirsiniz” dedim. (Gülüşmeler.) Ondan sonra muhabbet iyice yumuşadı. Bana “Sizin ülkenizden niye bisikletçi çıkmıyor?” diye sordular.

Bob Jungels ile

“Fransız polisleri kibarca ne amaçla geldiğimi sordular. Sonra da ‘Sizin ülkenizden niye bisikletçi çıkmıyor?’ dediler”

AÇ: Hadi ya! Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim şimdi. Fransız polisi sana “Türkiye’den bisikletçi niye çıkmıyor?” diye sordu öyle mi? Neyse… Biz yine senin şu meşhur cüzdanlardan devam edelim. Kimlere uğur getirdi bu sene?

Bu yıl cüzdan hediye ettiğim 7 sporcudan 5’i etap kazandı. Onlardan biri Dylan Groenewegen idi. Biliyorsun 2020 yılında Polonya Turu’nda korkunç bir kazaya sebep olmuş, finişte Fabio Jakobsen’i düşürmüştü. Bir dönem de yasaklı kaldı. Peloton’a döndü ama deyim yerindeyse “kötü çocuk” muamelesi görüyordu. Ona bir cüzdan verdim ve uğurlu geldi. Ertesi gün 6. etabı kazandı. İki gün sonra yeniden denk geldik. “Cüzdan uğurlu geldi mi?” diye sordum. “Gelmez mi” diye cevap verdi. Çok teşekkür etti. Aslında çok nazik, kibar bir çocuk…

Onun dışında Jasper Philipsen’e vermek istedim. Zaten Türkiye’den de tanışıyoruz. Jasper’a ulaşamadım ama kız arkadaşı Melanie’ye, verdim. “Aaa, ben bu cüzdanları biliyorum. Önceden de vermiştiniz” dedi.  Philipsen’e 3 kere cüzdan verdim 3 etap aldı.

Cüzdanın başarı getirdiği beşinci bisikletçi Victor Campenaerts oldu. Çok eğlenceli bir çocuk. Onunla bayağı arkadaş olduk. Zaten çok sıcak kanlı hoş bir insan. Beni hatırladı. “Sen bana cüzdan vermiştin” dedi. “Sen de içine bakmış, bu boş demiştin” diye karşılık verdim. Çok gülüştük. Victor beni Belçika şampiyonu Arnaud De Lie ile tanıştırdı. O da sevimli bir çocuk. Hiç kasıntı filan değil. Ona da cüzdan verdim. Sekizinci etapta bu bana uğur getirecek dedi. Belli ki o etaba göz dikmişti. Ama kazanamadı. Üçüncü geldi.

Christian Prudhomme ile

AÇ: Yakın ahbabın Sam Bennett için çok iyi bir Tour olmadı değil mi?

Evet. Sadece bir etapta dördüncü oldu. Ama çok yalnız yarıştı bu sene. Sam’le değil ama eşi Tara’yla konuştum. O da takımın bir sprint treninin olmamasından yakındı.

AÇ: Bu yıl Tour’un en meşhur seyircisi “El Diablo” Didi Senft ile görüştün mü?

Onunla iyice arkadaş olduk. Ooo Türk gelmiş diye bana laf atıyordu. Adam bıkmış fotoğraf çektirmekten.

AÇ: Ahmet Mumcu teşekkür ederiz. Dilerim ilerideki yıllarda seninle yine bu konuları konuşuruz. Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?

Ben teşekkür ederim. Ayrıca bu vesileyle iki arkadaşıma; Torino’da yaşayan Paolo Leone ve Nice’de yaşayan Hüseyin Şahin’e teşekkür etmek isterim. Bu yıl onların sayesinde Tour benim için daha rahat geçti. Dünyanın her yerinde dostları olmalı insanın…

Benzer Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir