Nisan 2012’den bu yana uzun zaman geçti! Ama o günü hala dün gibi hatırlıyorum. Bir gün önce takım halinde harika bir akşam geçirmiştik. Takım çalışanlarından biri, birkaç yıl önce Kuşadası’nda tatil yapmış. Bizi Kuşadası’nda harika bir et restoranına götürdü. Kalan son iki gün için gerekli enerjiyi depolamamızı sağlayacak büyük ve enfes bir biftek yemiştik.
Kuşadası’ndan İzmir’e uzanan etap çok uzun değildi, yanlış hatırlamıyorsan 127 kilometreydi. Etabın başlangıcı biraz zorluydu ancak son, düz ve hızlıydı. Etabın başlarında 500 metreye çıkılan üç kilometrelik bir rampaya tam gaz girdim, birkaç bisikletçi de beni takip etti ve birlikte kaçışı oluşturduk.
O güne kadar yoldaki son galibiyetimi 2007 yılında almıştım. Anlaşılacağı üzere ben sıklıkla kazanan bir bisikletçi hiçbir zaman olmadım. Lider için çalışırım ve takım olarak galibiyetlerin büyük bölümünü aynı isimle alırız. Ben kaçışı kontrol eden ve saatlerce grubun önünde çalışan bisikletçilerdenim. Ve eğer nadiren kazanan bir bisikletçiyseniz, kazanmak sizin için özeldir. Özellikle de bu şekilde kazandığınızda.
Son virajı dönerken düştüğümde, aklımdan çok fazla şey geçmiyordu. Kazanacağımdan emindim. Tüm gün kendimi güçlü hissetmiştim. Atak yapmak için harika bir anı seçmiştim ve yeterli farkı yaratmıştım, ama pelotonun bu kadar istekli olacağını hesaba katamamıştım. Düştüğümde, sakin kalmaya ve mümkün olan en kısa sürede bisiklete tekrardan geri dönmeye gayret gösterdim. Ne yazık ki zincir atmıştı, umduğumdan birkaç saniye daha fazla kaybedecektim.
Neticede podyumun en üst basamağında Marcel Kittel ve Alessandro Petacchi’nin ortasındaydım. İlerleyen zamanda her ikisiyle de takım arkadaşlığı yapacaktım. Takım arkadaşlarım da en az benim kadar mutluydular, çünkü onlar için yarışlarda her zaman %110’umu yapıyordum. Bu sefer ben kazanmıştım, bu galibiyeti herkesten daha fazla hakkettiğimi düşünüyorlardı. Hatta İstanbul’a uçmak için havalimanına vardığımızda, diğer meslektaşlarım beni ayakta alkışladı. Böyle bir şeye ne o günden önce ne de o günden sonra bir daha şahit olmadım.
Geriye dönüp o günü düşünüyorum da, benim için inanılmaz bir galibiyet ve harika bir anıydı. Hala pek çok insan o etap hakkında konuşuyor ve her yıl Youtube videosu tekrardan dolaşıma giriyor. Aman tanrım, o videoyu en az 100 kere izlemişimdir. Her izleyişimde de günüme mutluluk getirdi. Bence Carlton Kirby’nin anlatımı olayı daha dramatik bir hale getirdi. Özellikle de “Soğukkanlı kral tacını giydi!” demesi…
Bu zafer yaşamımın ve kariyerimin zorlu bir döneminin sonu oldu. En yakın arkadaşım hayatını kaybettiğinde neredeyse uçurumun kenarına gelmiştim ama savaşmaya devam ettim ve geri geldim. Atak yaptım, savaştım ve kazandım. İnsanlar beni o günle hatırlıyor, ben bir savaşçıyım ve asla pes etmem…
Türkiye’deki galibiyetim muhtemelen kariyerimin en ses getiren zaferi ama en büyüğü, 2015 Giro d’Italia’nın son etabıydı. Milano’da sonlanan etabın toplu sprinte gitmesi bekleniyordu, önde kalmayı başardım ve büyük bir turun son etabını kazandım. Çok özel bir galibiyet daha.
Ama Türkiye Turu’nun 7’nci etabındaki performansımla hala gurur duyuyorum ve Türkiye Turu’nda bir kez daha galibiyet almak istiyorum. Eğer bunu başarabilirsem benim için bir rüya daha gerçeğe dönüşür.
Iljo Keisse, 2012’deki unutulmaz etabının ardından katıldığı 2013, 2014, 2015 ve 2018 Türkiye Turu’nda bir daha etap galibiyeti alamadı. Ancak Tur’da aldığı tek galibiyeti de yıllar sonra dahi hatırlanacak kadar efsanevi bir şekilde elde etti!
E-Posta bültenimize abone olun, en son haber ve röpörtajlardan ilk sizin haberiniz olsun!