S&C: Bradley Wiggins

S&C: Bradley Wiggins

Cyclist: Team Sky, Team Ineos oldu. Sizce Team Sky projesi nasıl hatırlanacak ve arkasında nasıl bir miras bıraktı?

Bradley Wiggins: Bence Team Sky’ın ardında bıraktığı iz şimdi anlaşılamayacak. Belki 20 yıl içerisinde daha iyi idrak edilir, ya da 30 ama insanlar geriye bakacak ve “Vay anasını, ne iyi bir dönemmiş!” diye düşünecek.

Devasa başarılar kazanmış hiçbir büyük spor kulübünün kendi zamanında ne kadar büyük ve iyi olduğu takdir edilmemiştir. Man United’ı düşünün – Fergie döneminden altı yıl sonra takımın geçmişte ne kadar başarılı bir periyottan geçtiğini anlıyoruz. Sanırım bisiklet de bundan farksız. Basındaki söylemden bağımsız olarak, Team Sky’ın bisiklet içerisinde nelere ilham verdiğine bir bakın.

Cyc: Bir süreliğine takımın dağılması gündemdeydi. Sizce Team Sky’ın dominasyonu olmaksızın, yarışlar daha ilgi çekici hale gelebilir miydi?

BW: Belki de, ama bu Sky’ın suçu değil. Bence Sky insanların yarışlara bakış açısını değiştirmeye çalışıyordu. Eskiden her şey gün sonunda yarışları kazanmakla ilgiliydi. Sky’da ise önemli olan performanstı. Bu doğrultuda bir plan geliştirdiler ve bu plan doğrultusunda ekipmanlar ile güç rakamlarını kullanmanın bir yolunu buldular.  

Günümüzde bisikletçilerin büyük bölümü artık sadece kurumsal ürün gibiler. Aynı giyiniyor, benzer görünüyor – hepsinin bıyığı var ve bu bir kuralmış gibi bisikletçiler arasında kabul görüyor

Bazı zamanlar izlemenin keyifli olmadığını biliyorum ve evet, Sky yarışları fazlaca domine etmiş olabilir ve evet, tüm iyi bisikletçilerin maaşlarını karşılayabilecek paraya da sahiptiler; ancak bu gücü ellerinde bulunduruyorlardı ve kullanmamaları düşünülemezdi. Yarışları etkilese de etkilemese de… Belki izleyici açısından yarışlar keyifsiz hale geldi, ama diğer takımlara haksızlık oluyor diye paranızı harcamaktan kaçınmazsınız.

Cyc: Bisiklet sporuna gönül vermiş biri olarak, sizce yarış formatının izleyiciler açısından daha eğlenceli hale gelmesi adına değiştirilmesi gerekiyor mu?

BW: Eğlence odaklı düşünürsek, insanların bir etabı izleme uğruna sekiz saat boyunca televizyonlarının başında oturmak isteyeceğini zannetmiyorum, ancak bu bisiklet sporunun tarihidir. Sporun geleneklerine sahip mi çıkmalıyız, yoksa bazı şeylerin değiştiğini kabul mü etmeliyiz? Etaplar gerçekten bu kadar uzun olmalı mı? İşte bu bazı şeyleri yeniden gözden geçirilmesinin gerektiği nokta. Geçtiğimiz yıl muhtemelen Tour’un izlemesi en keyifli etabı, üç saat içerisinde sonuçlanan Alpe d’Huez’di. Her etabın böyle olabileceği ve buna rağmen kazananın değişmeyeceği tartışmaya açık.

Spor, onu izlemekten keyif alan insanları cezbeder, ancak Tour, Giro ile aynı şekilde bir gazetenin tanıtımını yapmak amacıyla başladı. Bir eğlence aracı değildi ve günümüzde de hala sponsorların tanıtımı için bir araç olarak kullanılıyor. Ama burada bir çelişki var. Eğer kimse bisiklet yarışlarını izlemiyorsa, neden reklam veresiniz? Fakat aynı zamanda sırf yarışları daha izlenir hale getirmek için de kazalara sebep olacak çılgınca yol koşullarının olduğu formatlar geliştirmemeliyiz.

Cyc: Team Sky zamanlarınızı özlüyor musunuz?

BW: Özlemedim. Muhtemelen kariyerimin en keyifsiz yıllarıydı çünkü yüksek seviyede baskının olduğu bir iş ortamı vardı. Her şey tek bir amaç uğrunaydı: Yarışları kazanmak. Asla yarış galibiyetlerini kutlamazdık – bir sonraki hedefe odaklanmalıydık. Fakat o zaman birçok insan kariyerlerinin en başarılı dönemlerine bu baskıyla yaşayarak ulaştı.

Cyc: Bisiklet sporunun altın dönemi sizce hangi yıllar?

BW: 1990’lar. Ama ben 90’larda bisiklet sporuna aşık olarak büyümüş bir gençtim. Herkesin bu konudaki düşüncesi farklıdır ve herkesin bisikletin özel olduğunu düşündüğü kendine has zaman dilimleri vardır. Belki birileri bisikletin altın çağının günümüz olduğunu söyleyebilir.

Yani, Fausto Coppi ve diğer tüm benzer zamanlara saygı duyuyorum ama 1990’lar, yaşadığım yerin ötesine geçmeye çalışmakla yarışları bağdaştırdığım zamanlardı. Bu yarışları izlemek benim için bir keyif ve sporun romantik bir versiyonuydu. O zamanlar bana sahip olduğum her şeyi yarışlar verdi.

Cyc: Eğer o dönemden bir bisikletçi olma şansın olsaydı, kim olmak isterdin?

BW: Kesinlikle Johan Museeuw. Zamanının Peter Sagan’ı gibiydi.

Cyc: Bugünün yarışçılarının geçmiş zamanlara kıyasla kendilerini ifade etmekten yoksun olduğunu düşünüyor musunuz?

BW: Hepsinin kendine has kişilikleri var ama bunu göstermeye teşvik edilmeliler. Birçok sürücü artık sadece kurumsal ürün gibiler. Aynı giyiniyor, benzer görünüyorlar – artık hepsinin bıyığı var ve sanki bu bir normmuş gibi bisikletçiler arasında kabul görüyor. Kimse kalıplarını kırıp da farklı bir şey yapmıyor.

Kendilerini ifade etmek zorunda oldukları tüm sosyal medya platformlarına rağmen bisikletçiler hala çok özensiz. Bu bir utanç ve durum niye böyle anlamış değilim. Antrenman anlamında şüphesiz her şey daha ciddiye alınıyor ama eğer sosyal medyada yeterince ciddi değilsen burada da bir iş birlikteliğine gitmek gerekli.

Cyc: Yarışları hala izliyor musunuz?

BW: Emekliliğimin ilk yılında hiçbir yarışı izlemedim. Ama artık yorumcu olarak yarışların içerisinde olduğum bir işte çalışıyorum, bu nedenle bir şekilde onları takip etmem gerekiyor ve farklı bir bakış açısıyla yarışları seyretmeyi seviyorum. Neler olduğu hakkında oldukça dürüst yorumlar yapabiliyor ve gerçekten ne olduğunu görebiliyorum.

Cyc: Son zamanlarda Dave Brailsford Gran Fondo yarışlarında oldukça hızlı zamanlar yapıyor. Team Sky’dayken sizinle antrenman yapar mıydı?

BW: Hayır, onunla gerçekten hiç sürüşe çıkmadık. Sanırım antrenmanları konusunda tam anlamıyla bir fanatik. Yine de performansı hakkında fazla bilgiye sahip değilim. Onu yıllardır görmüyorum.

Cyc: Geçen yıl kürekle ilginç bir meydan okumaya kalkıştınız, bu yıl aklınıza gelen benzer fiziksel zorluklar var mı?

BW: Sanırım yıl sonuna doğru bir şey var. Yalnızca Channel 4 tarafından hayata geçirilmesini bekleyip görmek istiyorum. İnsan destekli bir uçakta, Kanal’da bisiklete binme rekorunu kırmayı deneyeceğim. Uçağı Southampton Üniversitesi tasarlayacak. Rekoru elinde bulunduran kişi bunu 1979’da yapmış. Rekor iki buçuk ki bu da bizim kırmayı hedeflediğimiz zaman olacak. Bir meydan okuma aslında ve eğer bu girişimde bulunursam, mümkün olduğunca hafif olmam gerekecek. 

Cyc: Pek çokları Fransa Turu’nu kazanmanızın yarattığı etkinin İngiltere’de bisikletin rönesansı olduğunu söylüyor. Peki sizin mirasınızın üzerine yeteri kadar inşa yapıldı mı? Londra’da bisiklete binmenin güvenli olduğunu düşünüyor musunuz?

BW: Aslına bakacak olursanız, Londra trafiğinde biraz da olsa bisiklet kullandım. Genellikle bisiklete binmenin en kolay ve hızlı yolu olduğundan Santander bisikletlerini tercih ediyorum. Yani, Londra’da daha fazla insanın bisiklete binmesi gerektiğini söylemek kolay ama rakamlar halihazırda devasa.

Farklı bir bakış açısıyla yarışları seyretmeyi seviyorum. Üstelik neler olduğu hakkında oldukça dürüst yorumlar yapabiliyor ve yarışlarda gerçekten ne olduğunu anlıyorum 

Görünüşe göre trafikteki bisikletli sayısı gittikçe artıyor, bu nedenle doğru ya da yanlış denebilecek bir cevap yok. Daha fazla bisikletli olması gerektiğini söylerken başka birini rahatsız ediyor olabilirsiniz. Bence 20 yıl önceyle kıyaslayınca şu anki duruma minnettar olmalıyız. Özellikle de otoyollardaki dolgu yollarda durum daha da iyiye gidiyor.

Cyc: Birleşik Krallık’taki bisiklet devriminin bir parçası olmaktan gurur duyuyor musunuz?

BW: Gerçeği söylemek gerekirse, taksi kullandığımda sürücüler tarafından serzenişlerle karşılanıyorum. “Bu senin suçun Brad” diyorlar. Ben de genellikle “Beni suçlama, benim hatam değil – ben yalnızca işimi yaptım” diyerek karşılık veriyorum.

Benzer Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir