Hollanda, bisiklet tarihi boyunca her zaman büyük isimler çıkarmayı başarmış bir ülke oldu. Ancak bu isimlerin içerisinden yalnızca küçük bir grubu en iyisi olabilmeyi başardı. Hollanda’nın olimpiyat şampiyonu “Altın Kız”ı, Anna Van der Breggen ise şimdiden en iyilerin içinde dahi ayrıcalıklı bir yere sahip
Cyclist Türkiye:Bisiklete başlama hikayeniz nasıl oldu ve ne zaman profesyonel olmaya karar verdiniz?
Anna Van der Breggen: İlk olarak 7 yaşındayken yerel bir bisiklet kulübünde yarışan abimle antrenman sürüşlerine katılmaya başladım. O zamanlar bisiklet benim için yalnızca sosyalleşme aracıydı. Ardından kendimi Hollanda’da “dike benden races” olarak adlandırılan ve çocukların normal bisikletleriyle katılabildiği yarışlarda buldum. Bu yarışlardan sonra artık bisikletçi olmak istediğimi anladım. İlk başlardaysa profesyonel olmak benim için hiç bir zaman hedef değildi. Her şey kendiliğinden gelişti diyebilirim.
Cyc:Rio Olimpiyatları benzersiz bir deneyim olmalı. Siz de ilk defa oyunlarda yer aldınız, nasıl bir tecrübeydi?
AVB: Rio gerçekten de eşsiz bir tecrübeydi. Tüm dünyanın gözlerinin üzerinizde olduğu bir organizasyon ve tabii elde ettiğim altın ve gümüş madalyaların da bu deneyimimin eşsizliğinde katkısı çok büyük. Her şeyin ötesindeyse, çevrenizde en üst seviye uluslararası atletlerle aynı olimpiyat köyünde bir arada olmak başlı başına unutulmaz bir tecrübeydi.
Cyc:Rabobank-Liv’de geçen üç yılın ardından kadın bisikletinin dominant ekiplerinden Boels Dolmans’a geçtiniz. Takımdaki atmosferi nasıl tarif edersiniz?
AVB: Süper! Tarif edecek başka bir söz bulamıyorum. Bu takımda kendimi ilk günden itibaren gerçekten evimde gibi hissediyorum. Ve eğer sezonun ilk yarısında elde ettiğimiz sonuçlara da bakacak olursak, gerçekten bir takım gibi yarıştığımızı görürsünüz. Bu kişilere bağlı kalmadan, takım halinde yarıştığımızın bir ispatı olarak görüyorum.
Cyc:Yıllar boyunca kadın bisikletinin efsane isimlerinden Marianne Vos ile aynı takımda yarıştınız. Ondan öğrendiğiniz en önemli şey ne oldu?
AVB: Kesinlikle, kendini bir hedefe adamak. Vos öellikle sahip olduğu savaşçı ruhla, bir amaca ulaşabilmek için kendini tüm benliğiyle o hedef doğrultusunda odaklayabilen güçlü bir karaktere sahip.
Cyc: 2015’in ardından Giro Rosa’da bir kez daha zafere ulaştınız, İtalya’da geçen 10 günü ve sonrasını nasıl değerlendirirsiniz?
AVB: Bu sene Giro Rosa alışılmışın dışında bir parkura sahipti. Yine de tur sonunda kadın bisikletinin en prestijli yarışlarından birini bir kez daha kazanmanın gururunu yaşadım. Tekrardan evde olmak ise güzel ve sakin bir durum. Yarış ortamındayken 7/24 meşgul oluyorsunuz; kahvaltı, takım toplantıları, etaplar, doping kontrolü, ardından otele dön, masaj ve tekrardan yemek… Şimdiyse hayat daha yavaş akıyor. En azından ailem ve arkadaşlarımla vakit geçirebileceğim zamana sahibim.
Cyc:Bu seneyle birlikte bir sezonda üç Ardennes klasiğini de kazanmayı başaran kadınlarda ilk, tarihte ise üç bisikletçiden biri oldunuz. Böylesi bir başarıyı elde etmek duygusal ve fiziksel manada ne kadar zordu?
AVB: The Amstel Gold Race, Fleche Wallonne ve Liege-Bastogne-Liege şüphesiz ki çok zor yarışlar. Ve evet bu üç yarışı kazanabilmek de aynı ölçüde çok zordu. Ancak takım arkadaşlarım bunu benim içim daha kolay bir hale getirdi. Yine de yarışın son kilometreleri geldiğinde her bisikletçi kendisiyle baş başadır. Ben de bunu başarabildiğim için çok mutluyum. Sezonun ilk yarısındaki bazı yarışları hastalıklar nedeniyle kaçırmışken, herhangi bir World Tour yarışını dahi kazanmak benim için başlı başına özel sayılabilecekken, üçünü birden kaznamak… Bunu asla beklemiyordum.
Cyc:Profesyonel kadın bisikleti her geçen yıl daha da büyüyor, ancak hala gidilecek uzun bir yolun olduğu aşikar. Kadın bisikletinin gelişimi hakkında neler düşünüyorsunuz?
AVB: Bence doğru bir yoldayız. Takımlar gittikçe daha profesyonel bir hal alıyor. Üstelik her sezon yarış sayısı artıyor ve var olan yarışlar da gittikçe profesyonel bir hal alıyor. Pek çok insana göre yeterince hızlı bir ilerleme sağlanamadı, ama bence bir ivme yakalandı ve bazı şeylerin gerçekleşmesini aceleye getiremezsiniz. Bizim için de zamana ihtiyaç var. Kadın bisikleti büyüyor ve artık iş bence bisikletçilere, takımlara ve organizatörlere düşüyor.
Bizlerin de her zaman daha ileriye gitmemiz ve adım adım da olsa gelişmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Cyc: Kadın yarışlarının sınırlı televizyon yayın saatlerinin olmasını nasıl karşılıyorsunuz?
AVB: Bir önceki soruda da belirttiğim gibi, kadın bisikleti gelişiyor. Ama bunun yanında sıklıkla televizyonlarda yer alamadığımız da bir gerçek. Diğer taraftan, eskiye oranla daha fazla televizyon ve internet yayınına sahibiz. Bazen bizler, takımlar ve organizatörler kadın bisikletinin hala gelişim sürecinde olduğunu unutuyoruz. Bu bir gelişim eğrisi ve bu eğrinin yukarı doğru devam etmesi de bizlere bağlı. Sonrasında eminim ki medya da ileriye doğru bir adım atacaktır.
Cyc: Başarılarla dolu kariyerinizin en unutamadığınız anını sorsam?
AVB: Olimpiyat altını kariyerimin en büyük zaferi. Özellikle de yarışın çektiği ilgiyi düşündüğümde. Öte yandan, aldığım diğer pek çok sonuçla da gurur duyuyorum. Örneğin, 2015’te kazandığım Giro Rosa. Böylesi bir yarışı kazanmak için bir günden daha fazlasına ihtiyacınız var. 10 gün boyunca formda ve odaklanmış olmak bu uzun listenin başında geliyor.
Cyc: Bisiklet dışında Anna Van der Breggen’i nasıl tarif edersiniz?
AVB: Ailesine düşkün biri. Tatile gitmek, doğayı gezmek ve iyi yemekler yemek sevdiğim diğer şeyler.
Cyc: Sezonun geri kalanında hedeflediğiniz spesifik yarışlar var mı?
AVB: Tabii ki dünya şampiyonası gelecekte ulaşmayı hedeflediğim en büyük hedef. Bu sene de bu hedefe ulaşmak için önümde iyi bir fırsat var. Ama her şeyin ötesinde takımımla birlikte yeni zaferler elde etmek en büyük hedefim. Ben ya da takımımdan başka bir bisikletçi problem değil. Kazanan bizim takım olduğu müddetçe ve ben de o başarının bir parçası olduğum sürece kimin kazandığının bir önemi yok.