Yazı-Fotoğraf GÖKBEN & NICOLAS
Bisikletle dünya turuna çıkmak, pek çok insan için özgürlüğün ve maceranın en saf hali olarak görülür. Pedal çevirerek kıtaları aşmak, yeni kültürler tanımak ve kendini keşfetmek…
Tabii yatay bisikletle 4 yıl dünya turu denince akla gelen çok fazla soru var. Bazı soruların cevabı daha tur kararı alınmadan bulunmuştu. Bazıları hazırlık aşamasında, bazıları yolda yanıtlandı. Kimileri ise turun bitişinde bile hâlâ cevapsız kalacaktı. Ben, Gökben, eşim Nicolas ile birlikte 1 yıl önce 4 yıl sürecek ve Avrupa, Asya, Okyanusya ve Güney Amerika’dan geçeceğimiz bir dünya turuna çıktık. Tabii ki bisikletle, hem de Türkiye’de maalesef yaygınlaşamamış bir teknoloji olan yatay bisikletle. Nico ile Ankara’daki işi sayesinde tanışmamızın ardından beraber Türkiye’yi gezdik. Yıl 2011. Ardından Gürcistan’a otostopla gittik. İzin alamadığımız için Ankara’da sıkışıp kaldığımızda Ankara’dan geçen gezginleri Couchsurfing internet sitesi aracılığıyla evimizde ağırladık. Daha sonra bu internet sitesinin bir benzerinin sadece bisikletçiler için olduğunu öğrendik: Warmshowers.
Böylece evimizde bisikletçileri de ağırlamaya başladık. Yıllar süren dünya turunu yapabilen bisikletçileri gördükçe ‘Neden olmasın?’ sorularımız başladı. Oturduğumuz yerden rota çizmeye başladık. Yıl 2012. İlk bisikletlerimizi alıp gövde hariç her şeyini yenileyip ardından yeni başlayanlar için uzun sayılabilecek ilk turumuza çıktık: Kırşehir-Adana, 400 km, 6 gün ve yıl 2013. Doğru yolda olduğumuza karar verip Fransa’ya gidip birkaç günlüğüne yatay bisiklet kiraladık. Fransa’daki turumuz sonrasında bisikletleri teslim ederken çoktan karar vermiştik. Bu tur, yatay bisikletle yapılacaktı! 4 yıl sürecek bir balayı… Evlendikten sonra hemen yola çıktık. Türkiye’deki hazırlıkların ardından işlerimizi bırakıp, aile ve arkadaşlarla vedalaşıp Fransa’ya uçtuk. Bisikletleri teslim alıp, son hazırlıkları yaptıktan sonra 14 Nisan 2014’te yola düştük.
Bisikletle Avrupa’da neler yaptık?

223 günde 7869 km pedallayarak 12 ülkeden geçtik. Fransa’da düğün sonrası ‘el öpme’ faslını uzun tutup 2 ay pedalladık. Ardından İsviçre, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan, Sırbistan, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Karadağ, Arnavutluk, Yunanistan rotasını takip ederek, Ayvalık’tan yurda girdik. 35 kilo makarna, 130 küsur ton balığı konservesi, bir o kadar mısır konservesi tükettik, 130 gece çadırda, 11 gece hostelde, geri kalan gecelerde ise arkadaşlarda ve konuk edildiğimiz evlerde kaldık, 1 kez otostop çektik, 1 kez otobüse bindik. 2 defa kene ısırdı, sırılsıklam olduk, üşüdük, yüzümüze tükürük yedik, çadırımıza fırlatılan şeylerle uyandık, ülke bayraklarımızı görenlerin suçlamalarına maruz kaldık.
Bu tarz zorluklarının yanında bir de her gün rutin olarak karşılaştığımız zorluklar da var. Yolda olmak, özgür olmak ve aynı zamanda bir yere ait olmamak demektir. Bir yere ait olmanın getirdiği alışkanlıkları geride bırakmak zorlu bir süreç. Her gün çadırda kalıyorduk. Eğer bulabilirsek göl, dere ya da denizde duş alıyorduk; bulamazsak kokmaya alışıyorduk. Çamaşırlarımızı elde yıkıyor, yağmurda sırılsıklam oluyorduk. Taşınabilir ocakta hep aynı basit yemekleri pişiriyor, her akşam çadır kuracak güvenli bir yer arıyorduk. Kısacası, kısıtlı ekipman ve koşullarla yaşamak kendini sürekli hissettiriyordu.
Bisikletle dünya turuna çıkarak ne kazandık?

Pedalladığımız 223 gün; tabularımızı yıkmamızı, sınırlarımızı aşmamızı sağladı. Dayanamadığımız anlarda beynin devreye girmesiyle devam edilebileceğini gördük. Evliliğin dillere pelesenk olmuş en sıkıntılı ilk yılını başarıyla geride bıraktık. Bizim gibi dünya turuna çıkan bisikletçilerle karşılaştık. Değişik kültürler gördük, yöresel yemekler yedik. Korkarak girdiğimiz ülkelerin vatandaşları tarafından evlerinde ağırlandık, sorunlarımız kendi sorunlarıymış gibi dert edilerek hızla çözüldü. Kendine yemek almaya parası olmasa da kahveye çağıran insanların davetlerine gittik. Sattığı bir kilo elmanın parasıyla geçinen adamın hediye ettiği elmaları yedik. Zaten böyle güzel insanlarla tanışmak için yollara çıkmıştık ve uğraşlarımızın boşuna olmadığını daha şimdiden gördük. 23 Kasım 2014’te Ankara’ya vardık ama yolculuğumuz bitmedi.
Eksiklerimizi görmek ve gidermek için Avrupa’yı özellikle başlangıç noktamız olarak seçtik. Esas macera bundan sonra başlıyor. Gerekli vize başvuruları, evrak işleri, eksik malzeme temini, sağlık kontrolleri ve aşılardan sonra. Mart 2015’te tekrar yollara düşüp Asya, Okyanusya ve Güney Amerika’ya uzanacağız. 3 yıl daha yollardayız. Bir kural koyduk: Büyük bir engel çıkmadıkça kıta geçişlerinde uçağa binmeyecek, kargo botlarını tecrübe edeceğiz. Dört yıl boyunca her türlü iklim koşuluna hazırlıklı olabilmek için çadır, uyku tulumu, şişme mat, ocak, bilgisayar, kamera, kıyafet, ayakkabı, yedek bisiklet parçaları, ilk yardım çantası ve ilaç kutusu gibi eşyaları yanımızda taşıyoruz. Bir de elbette ailemizin fotoğrafı! Ben bisiklet hariç 25 kilo ve yemek alışverişini taşıyorum, Nico ise 35 kilo taşıyor.
Peki niçin dünya turuna bisikletle çıktık?

‘Bisiklet bir ulaşım aracıdır’ cümlesini çok duymuşsunuzdur. Bu sadece bir ‘mesaj’ cümlesi değil. Gerçekten de öyle. Biz kendi hayalimizi gerçekleştireceğiz diye çılgınca egzoz saldığımız bir ulaşım aracı seçmek ve çocuklarımıza bol karbondioksitli bir dünya bırakmak yerine; temiz temiz, gözümüzü arkada bırakmayacak bu ulaşım aracını tercih ettik.
Neden yatay (recumbent) bisiklet? Geleneksel bisiklet değil de yatay bisiklet tercih etmemizin nedenleri var. Yatay bisiklet aslında Avrupa ve Amerika’da çok yaygın olan bir bisiklet çeşidi. Bizim gibi turcuların yüksek oranda tercih ettiği bir bisiklet. Yatay bisikletin, bilindik bisikletlere göre üstünlükleri ve kusurları var. Bizim tercih etmemizin en büyük nedeni daha konforlu olması. Yattığımız yerden dünyayı geziyoruz bir nevi. Bu bisiklette küçük bir seleye oturup “ne zaman ağrımaya başlayacak?” diye gerilmek yok. Televizyon izlerken kanepeye yayılma pozisyonunda bisiklet kullanıyoruz. Geleneksel bisikletlerde bazen zorlu yerdelerde ayağa kalkıp pedallama ihtiyacı olur. Bacağı dik tutarak daha fazla kuvvet uygulayabildiğimiz için zorlu bölümleri ayakta daha kolay geçiyoruz. Geleneksel bisiklette kendimizi zorlayarak aldığımız bu pozisyon, tasarımı sayesinde yatay bisiklette doğal pozisyonumuz oluyor. Yatay bisikletin bir diğer avantajı, koltuktan destek alabilmemiz.
Bisikletle doğayı seyretmek oldukça kolay

Bütün sırtı kaplayan koltuktan destek alıp bacaklarımıza kuvvet vererek daha da zorlu yerlerden kolaylıkla geçebiliyoruz. Örnek vermek gerekirse; elinizle ittiremediğiniz bir koliyi, yere oturup sırtınızı bir yere yaslayarak ittirdiğinizdeki kolaylıkla aynı. Diğer bir avantajı ise görüş açısı. Sürekli asfalta bakmak yerine, boynunuzu zorlamadan doğayı izleyebiliyorsunuz. En çok sevdiğimiz diğer özelliği ise yolda gören herkesi mıknatıs gibi kendimize çekebiliyor olmamız. Hemen herkes bisikleti bir şekilde görmüşken, yatay bisikletle önlerinden geçtiğimizde mutlaka sohbete çağırılıyoruz çünkü ilk kez görmüş oluyorlar. Bu kişiden kişiye göre avantaj ya da dezavantaj olarak değişebilen bir durum. Bizim içinse kesinlikle avantaj çünkü seyahatimizin en önemli amaçlarından biri olan yerel insanlarla temasımızı kolaylıkla gerçekleştirebiliyoruz. Güvenlik açısından da daha rahatlatıcı; çalan kişi öyle ‘atlayım bisiklete de kaçayım’ diyemez çünkü ilk önce nasıl bineceğini öğrenmesi lazım.
Ayrıca düşüşleri, normal bisiklete göre daha hafif atlatıyoruz. Yere yakın olduğunuz için çantalar herhangi bir devrilmede yere bizden önce değerek yumuşak bir iniş yapmamızı sağlıyor. Hiç denemeden, sadece tipine bakanlar ‘’Yahu bu bisiklet dağda, bayırda, kumda, çölde, çamurda gitmez!’’ diyebilir. Ama böyle bir cümle önyargıdan öteye geçemez. Avrupa’da ekonomisi yol yapmaya yetmeyen ülkeler var. Her yer asfalt değil. Haliyle bu zorlu koşulları denedik ve gördük ki bisiklet kaymak gibi gidiyor! Kusurları da var elbette. En önemlisi kusuru ise pahalı olması. Çünkü talep olmadığı için üretimi de az yapılıyor. Diğer bir sıkıntısı ise erişiminin kolay olmaması. Bu sebeple bisikletleri Çek Cumhuriyeti’nde üretim yapan AZUB firmasından aldık. Alüminyum olmasına rağmen tarihinde hiç kırılmış gövde olmaması sebebiyle bu markayı tercih ettik. Diğer bir dezavantaj ise gövde uzunluğu. Öyle kolay kolay bagaja atılmıyor. Koltuk ya da tekerlerden birini sökmek gerekiyor.
Kurbağalar

Adımız ‘’Frogs On Wheels’’ Türkçe ya da Fransızca bir ismin birimize haksızlık olacağını düşünerek tanıştığımız ve birbirimizi sevdiğimiz İngilizce’den bir isim olmasını tercih ettik. Sevdiğimiz İngilizce bir deyiş var: ‘’If frogs had wheels, they wouldn’t bump their butts’’ Türkçesi ‘’Eğer kurbağaların tekerlekleri olsaydı, kalçalarının üstüne zıplamazlardı’’ Kötümser bir anlamı var: ‘’İmkansız şeyleri düşünmek bile gereksizdir.’’ Biz kurbağalara tekerlek takarak, imkansız görülen bisikletle dünya turunu gerçeğe çeviriyoruz. İmkansız şeyleri düşünmenin gereksiz ya da hayalleri gerçekleştirmenin imkansız olmadığını gösteriyoruz. Ekliyoruz; biz hayallerimizde yaşamıyoruz, hayalimizi yaşıyoruz. Bu cümle bizim amacımızı anlatıyor. Her çay sohbetinde mutlaka yer alan ‘keşke şöyle her şeyi geride bıraksam da…’ cümlesindeki boşluğa ne gelirse gelsin, hayatlarındaki o boşluğu doldurmaları ve gerçekleştirmeleri için insanlara gerekli itici kuvveti verebilmek istiyoruz.
Bisikletle dünya turumuzu finanse ediyoruz?
Planlamaya başlamamız 2012, tura başlamamız 2014. Planlama yaptığımız 2 yıl boyunca para biriktirdik. Belirlediğimiz günlük bütçe, kişi başı 10 EUR idi. Mümkün olduğunca aşmamaya çalıştığımız, bir gün aşsak ertesi gün dengelemek için çabaladığımız bir seyahat alışkanlığımız var.
Turumuzu nasıl destekleyebilirsiniz?
Hakkımızda konuşarak, paylaşımlarımızı yayarak daha geniş bir kitleye yayılmamızı sağlayabilirsiniz. İnternet sitemizdeki ‘Destek’ kısmında yer alan banka hesap numarası aracılığıyla bağışta bulunarak bir gün daha fazla pedallamamızı sağlayabilirsiniz. Ayrıca bizim çok sevdiğimiz bir ‘teşekkür’ yöntemimiz var. Bize destek olanlara, eğer isterlerse istedikleri bir ülkeden kartpostal yollayarak tek taraflı mektup arkadaşı oluyoruz. Ek olarak, maddi sponsor arayışımızda bizi yönlendirebilirsiniz. Yolculuğumuza dair yazdığımız yazıları ve kameramıza yansıyan anlarımızı www.frogsonwheels.net adresli internet sitemizden Türkçe, Fransızca ve İngilizce olarak paylaşıyoruz. Avrupa etabımızda internet buldukça kaçıncı günde nerede olduğumuz ve toplam kaç kilometre pedalladığımız bilgilerini yoğun olarak Facebook’tan paylaşıyorduk ve devam edeceğiz. Ayrıca Twitter ve Google üzerinden de bizi takip edebilirsiniz.


